İşgal rejiminde asıl başbakan kim olacak?
Söze Katar’daki Dünya Kupası maçlarında siyonist medyayı temsil eden bazı ukala muhabirlere verilen isabetli cevaplara dikkat çekerek başlamak istiyorum. Filistin halkının yurda dönüş ve özgürlük mücadelesini hedefe yerleştirerek kendince işgal rejiminin mesajlarını vermeye çalışan siyonist muhabirlerin karşısına çıkan gençler “İsrail” diye bir yer olmadığını, siyonistlerin işgal ettiği toprakların Filistin olduğunu hatırlattı.
Bu gerçeği biz de yaklaşık kırk yıldan beri dillendirmeye çalışıyoruz. Ama tabii popülaritesi güçlü ortamlarda seslendirilince daha çok yankı buluyor. O açıdan daha etkili oluyor.
Filistin toprakları üzerinde siyonist egemenlik meşru bir siyasi otorite değil gayrimeşru işgaldir. Salahuddin Eyyubi’nin zaferiyle sonlandırılan haçlı işgalinden farkı yok. Haçlı işgali son bulduğu gibi siyonist işgal de bir gün mutlaka son bulacak. Çünkü yurtlarından zorla çıkarılan Filistinliler geri dönme, orada yaşamaya devam edenler de ne pahasına olursa olsun işgale karşı mücadele konusunda kararlıdır.
Bu gerçek, Netanyahu’nun yeni hükümet planıyla ilgili stratejisi karşısında da önem kazanıyor. “Beyrut Kasabı” olarak isimlendirilen ırkçı siyonist Ariel Şaron’un saldırgan ve tehditkâr tutumunda, bugün onun yerini doldurmaya hatta bir kademe öne geçmeye çalışan Itamar Ben-Gvir’den geri kalır yanı yoktu. İktidara talip olduğunda Filistin direnişine son verme konusunda gayet iddialıydı. Ama direniş 2005’te onu zelil bir şekilde Gazze’den çıkarmayı başardı. Şaron, Gazze’nin sahillerine ve en görkemli yerlerine yahudi yerleşimciler için inşa edilen pahalı villaları kendi elleriyle yıkarak ve kuyruğunu toplayıp bu bölgeden tamamen çekilmek zorunda kaldı. Bu yenilgi siyonist işgal devletinin kuruluşundan itibaren yaşadığı en ağır yenilgiydi. Bu yenilgi onun “yenilmez güç” olduğu efsanesini de tarihe gömdü.
Anlaşıldığı kadarıyla yeni dönem için hükümeti kurmakla görevlendirilen ve çalışmalarını sürdüren Benyamin Netanyahu, “aşırı ırkçı siyonist” olarak tanımlanan “Yahudi Gücü (Otzma Yahudit) Partisi Genel Başkanı Itamar Ben-Gvir’i Filistin halkının ve direnişinin gözünü korkutmak amacıyla zincirleri uzatılmış bir “bekçi köpeği” olarak öne sürmeyi, Ben-Gvir ise kendini perdenin arkasından işleri yöneten başbakan konumuna getirmeyi hedefliyor.
İşgal rejiminde arka arkaya gerçekleştirilen erken seçimlerin sonuncusunda Likud Partisi’yle işbirliğine sıcak bakan ve “aşırı sağ” diye tanımlanan siyasi ittifaklar, parlamentoda hükümet kurmaya yetecek çoğunluğu elde etti. Ancak az bir farkla. O yüzden Ben-Gvir kendini kilit konumda görüyor. Ya da Netanyahu ona yüklemek istediği fonksiyon açısından böyle bir intiba veriyor.
Bu yüzden Netanyahu, ortaklık kuracağı diğer siyasi liderlerle peşin anlaşmalar yapma ve kendilerine önemli taahhütlerde bulunma ihtiyacı duymazken Ben-Gvir’le bunu yapmaya gerek gördü. Onu Ulusal Güvenlik Bakanı yapma ve yetkilerini artırma konusunda kendisiyle anlaştı. Ayrıca partisinin bir diğer milletvekiline daha bakanlık sözü verdi. Bunun yanı sıra bazı önemli makamları onun partisinin mensuplarına vereceğini bildirdi.
Ben-Gvir de daha bakanlık koltuğuna oturmadan, göreve geldiğinde neler yapacağına dair açıklamalarda bulunarak fırtınasını estirmeye başladı. Kendisini bırakan karısı bile caka satarak, fanatik yahudi gruplarının Mescidi Aksa’ya yönelik baskınlarını organize eden örgüt liderlerini güvenlik teşkilatının üst kademedeki elemanlarıyla bir araya getirip, güvenlikçilerden yerleşimci örgütlerin liderlerinin Mescidi Aksa baskınlarıyla ilgili şikayetlerini ve isteklerini dinlemelerini, bu konularda neler yapabilecekleri hususunda kendine birtakım sözler vermelerini istedi.
Bu durum işgal rejiminin yeni hükümetinde iplerin Netanyahu’ya değil de Ben-Gvir’e teslim edilmesi ihtimalinin güçlü olduğunu gösteriyor. Ama bu, Filistin direnişinin gözünü korkutamayacaktır. Direniş Şaron’a pabuç kaptırmadığı gibi Ben-Gvir’e de pabuç kaptırmayacaktır.