10.18.2024

Savaşın kuralları: İnsanlık onurunu korumak için bir gereklilik ve İsrail ordusu bağlamında analiz

Savaşlar, insanlık tarihinin karanlık sayfalarında yer alan ancak kaçınılmaz bir gerçekliktir.

Ancak, savaşın bile kuralları vardır. Bu kurallar, hem askeri hem de sivil hayatı korumayı amaçlayan uluslararası anlaşmalar ve normlar dizisidir.

“Savaş kuralları” olarak bilinen bu normlar, insancıl hukukun temel prensiplerinden türetilmiştir ve savaşan tarafların belirli sınırlar içinde hareket etmelerini sağlar.

Savaş kurallarının temelleri, insanlık tarihi kadar eski.

Eski medeniyetlerde bile savaşın belirli ahlaki ve etik kurallar çerçevesinde yürütülmesi gerektiği kabul edildi.

Ancak, modern anlamda savaş kuralları, 19’uncu yüzyılda şekillenmeye başladı. 

1864 yılında kabul edilen Birinci Cenevre Sözleşmesi, savaş zamanında yaralı ve hastaların korunması ve tedavisi ile ilgili hükümler getirdi.

Bu, savaş kurallarının uluslararası hukuki zemine oturtulmasının ilk adımı olarak kabul edilir.

Bunu izleyen diğer Cenevre Sözleşmeleri ve 1907 Lahey Konvansiyonları, savaşan tarafların uyması gereken kuralları daha da detaylandırdı.

Bu anlaşmalar, savaş esirlerinin hakları, sivillerin korunması, yasaklanmış silahların kullanımı gibi birçok önemli konuyu kapsıyor.

Günümüzde, savaş kuralları büyük ölçüde Cenevre ve Lahey Sözleşmeleri tarafından belirleniyor.

Bu kurallar, Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi tarafından denetlenir ve uygulanır.

Modern savaşlarda, özellikle de devletlerarası çatışmalarda, bu kuralların ihlali ciddi sonuçlar doğurabilir ve uluslararası mahkemelerde yargılamalara neden olabilir.

Özellikle 20’nci yüzyılda yaşanan iki dünya savaşı, savaş kurallarının önemini bir kez daha gözler önüne serdi.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Nürnberg ve Tokyo Mahkemeleri, savaş suçlularının yargılanması ve cezalandırılması konusunda önemli örnekler oluşturdu.

Bu mahkemeler, savaş kurallarının ihlal edilmesinin sadece uluslararası hukuku değil, aynı zamanda insanlığın ortak vicdanını da yaraladığını gösterdi.

Peki, bu “savaş kurallarına” kimler uymakla yükümlü?

Savaş kuralları, çatışmalara katılan tüm devletler ve silahlı gruplar için bağlayıcıdır.

Devletler, kendi askeri kuvvetlerinin bu kurallara uymasını sağlamak zorundadır.

Ayrıca, devlet dışı aktörler, yani isyancı gruplar ve terör örgütleri de bu kurallara uymakla mükelleftir.

Uluslararası toplum, bu kurallara uymayan tarafları sorumlu tutmak için çeşitli mekanizmalar geliştirdi.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) gibi kurumlar, savaş suçlarını ve insanlığa karşı işlenen suçları yargılamak üzere kuruldu.

Günümüzde savaş kurallarının uygulanması hâlâ büyük zorluklarla karşı karşıya.

Özellikle iç savaşlar ve devlet dışı aktörlerin karıştığı çatışmalarda, savaş kurallarına uyulması genellikle göz ardı ediliyor.

1990’larda Balkanlarda, Filistin, Suriye, Yemen ve Myanmar gibi ülkelerde yaşanan çatışmalar, savaş kurallarının sıkça ihlal edildiği örnekler.

Sivillerin hedef alınması, kimyasal silahların kullanımı ve savaş esirlerine kötü muamele gibi ihlaller, uluslararası toplumun en büyük endişelerinden biri.

Günümüzde savaş kurallarının uygulanması, özellikle iç savaşlar ve devlet dışı aktörlerin dâhil olduğu çatışmalarda ciddi zorluklarla karşı karşıya kalıyor.

Bu durumu daha iyi anlamak için İsrail’in Hamas güçlerine karşı yürüttüğü savaşta genel eğilimlere bakmak gerekir.

İsrail ordusunun, Filistin topraklarında ve özellikle Gazze Şeridi’nde yürüttüğü askeri operasyonlar sırasında savaş kurallarını ihlal ettiğine dair birçok iddialar ve raporlar bulunuyor.

Bu ihlaller, uluslararası insan hakları örgütleri, Birleşmiş Milletler ve diğer gözlemci kuruluşlar tarafından sıkça belgelendi.

İşte İsrail ordusunun çiğnediği iddia edilen savaş kurallarına bazı örnekler:

Sivillerin hedef alınması (Gazze saldırıları)

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik hava saldırıları ve topçu ateşleri sırasında, sivillerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerin hedef alındığına dair birçok rapor bulunuyor.

Hastaneler, okullar, BM’nin korunma alanları ve sivil yerleşim yerleri, defalarca bombalandı ve büyük sivil kayıplara yol açtı. Bu durum, sivilleri savaşın etkilerinden koruma yükümlülüğünü ihlal ediyor.

Hedef gözetmeyen saldırılar

İsrail’in özellikle 2014’teki “Koruyucu Hat Operasyonu” sırasında yoğun sivil kayıplara yol açan hedef gözetmeyen saldırılar gerçekleştirdiği iddia ediliyor.

Ancak 7 Ekim’den sonra İsrail ordusu saldırılar sırasında kullanılan geniş alan etkili silahların, savaş kurallarına aykırı olarak siviller üzerinde yıkıcı etkiler yarattığı belirtiliyor.


Orantısız ve aşırı güç kullanımı

İsrail ordusunun Filistinli protestoculara ve göstericilere karşı aşırı güç kullandığına dair birçok örnek bulunuyor.

Özellikle 2018 yılında Gazze sınırındaki protestolar sırasında, İsrail askerlerinin gerçek mermi kullanarak yüzlerce Filistinliyi öldürdüğü ve yaraladığı rapor edildi.

Bu tür aşırı güç kullanımı, orantısız ve gereksiz güç kullanımını yasaklayan savaş kurallarını ihlal ediyor.

Ancak son savaşta da bu acı örneği birçok yerde görmekteyiz.