06.26.2024

ABD Başkanı Biden’ın açıkladığı ateşkes önerisi, savaşı ve İsrail’i durdurabilir mi?

ABD Başkanı Joe Biden, 31 Mayıs 2024 tarihinde İsrail’in kalıcı ateşkes ve tüm rehinelerin serbest bırakılmasına ilişkin yeni bir öneri açıkladı.

Yeni taslak 3 aşamadan oluşuyor. 6 haftalık ilk aşamada İsrail ile Hamas, ikinci aşamaya yani çatışmaların kalıcı olarak sonlandırılması sürecine geçişle ilgili müzakereleri yürütecekler.

Gazze’ye insani yardımların günlük 600 TIR seviyesine çıkarılması öngörülüyor.

İkinci aşamada, erkek askerler dâhil hayatta kalan İsrailli rehineler serbest bırakılacak.

İsrail Gazze’den çekilecek ve (ilk aşamadaki) geçici ateşkes kalıcı olarak çatışmaların sonlandırılmasına dönüşecek.

Müzakere sürecinin 6 haftadan uzun sürmesi durumunda, diyalog sürdükçe geçici ateşkes de devam edecek.

Bu süreçte Hamas, öncelikle elindeki yaşlıların ve kadınların bulunduğu bir grup rehineye karşılık, İsrail hapishanelerindeki Filistinlilerin bir bölümünün de serbest bırakılmasını bekliyor.

Son söz olarak “Bu savaşın bitme zamanı geldi” diyen Biden’ın planı, uluslararası alanda ve bölgede ses getirmesine rağmen tartışma, eleştiri ve kuşkulara da yol açtı.

Dünyaca ünlü Fransız gazetesi Le Monde‘un değerlendirmesiyle devam edelim:

İsrail’e desteğinden ötürü sıkışmış olan Joe Biden, Gazze’deki savaştan çıkmanın yolunu arıyor…

Biden, stratejik bir çıkmaz içindedir. İsrail operasyonlarını eleştirmesi, onu Cumhuriyetçi Parti suçlamaları ve ithamlarına maruz bıraktı.

Gözü kapalı İsrail’i desteklemesi ise Amerikalı gençlerle solcuları Biden’dan uzaklaştırdı. Bunu üniversitelerdeki Filistin yanlısı protestolardan anlıyoruz. 

Demokratik liberalizmle övünen ABD’nin Gazze’deki trajedi karşısında aciz, dilsiz ve duyarsız kalması ne demektir?.. 

Türkiye’nin Los Angeles eski Başkonsolosu Gülru Gezer, şöyle bir tespit yapıyor:

Biden’ın açıkladığı planın mevcut şartlar altında başarılı olması pek mümkün gözükmüyor. Biden, yaptığı açıklamayla sadece kendisi ve İsrail için biraz daha zaman kazanmaya çalışmış oluyor.

6 Haziran 2024’te Londra merkezli Filistin Ray El Yom gazetesinde Nadır El Safadi imzasıyla yayımlanan eleştiri ise birkaç noktada yoğunlaşıyor:

Hamas’ın Katar vasıtasıyla teslim alıp incelediği ateşkes planı ile Biden’ın açıklaması arasında fark var. Yazılı belge ile sözlü açıklamalarda değişmiş ibareler ile kavramlar birbirine zıt.

Kelime ve kavramlarla oynamak, müzakerenin muhtevasını değiştirmeye yöneliktir. Müzakereye katılan taraflar ile arabulucuların uzlaştıkları konuların hemen hepsi, şimdiki İsrail önerisi tarafından yok sayılıp bir kenara atılmıştır.

Örneğin ateşkes maddesinde, kalıcı ateşkes yerine geçici ateşkes ibaresi yer alıyor. Önerilenler, gerçekte İsrail’in daha önce sunduğu taslak üzerinde yapılan bazı düzeltmeleri/değişiklikleri içeriyor.

Üst düzey Hamas yetkilisi Sami Abu Zuhri, “Ateşkesin çerçevesi hususunda mutabık kalınan ilkeler ile ABD Başkanı’nın açıklaması, bilhassa Amerikan tarafının sunduğu taslakta herhangi bir güvenceyi içermiyor” diyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nun 10 Haziran’da Biden’ın aşamalı ateşkes planını destekleyen bir karar almasından iyimserliğe kapılan Hamas, örgütün önerilerini “makbul veya uygulanabilir” görmeyen ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın “Şartları kabul etmesi için Arap ülkelerinin Hamas’a baskı yapması” yolundaki demeci üzerine tereddüde kapıldı. 

Şöyle ki, ABD merkezli CNN International TV kanalı, bir Amerikalı yetkiliye dayanarak şu haberi yayımladı:

Amerikan yönetimin uyarısı üzerine Katar, ateşkes anlaşmasını kabul etmediği takdirde Hamas temsilcilerini ülkesinden kovmakla tehdit etmiş!

İsrail devlet kuruluşu KAN televizyonuna göre ise:

Hamas’ın ateşkes müzakereleri karşısındaki olumsuz tutumundan hayal kırıklığına uğrayan Katarlı sorumlular, örgütü sert bir şekilde eleştirmişler.

Bir Arap kaynağına bakılırsa: ABD ile İsrail, ateşkes önerisini kabul etmediği takdirde Hamas’ın Katar ve Ürdün gibi ülkelerde bulunan siyasi temsilcilerinin ya tutuklanması ya da bulundukları yerlerden sürülmesi için Mısır ile Katar yetkililerine baskı yapmaktalar.

Hamas kaynakları ise şöyle bir iddiayı yayıyorlar:

Blinken, Mısır ile Katar’daki görüşmesinde, ‘Netanyahu koltukta kalırsa, onu yumuşatıp ateşkes sorununu bir şekilde hallederiz. Eğer düşerse İsrail hükümeti, aşırı ve katı tutumuyla bilinen İtamar Ben Gvir’in eline geçecektir. Onun için ne yapıp edin Hamas’ı yola getirin. Tercih sizindir!’ demiş.

Türkiye’nin arabulucu ve garantör devlet olma önerisi  

12 Haziran’da Hamas siyasi temsilcisi İsmail Haniye ile İran’a yakınlığı ve radikal tutumuyla bilinen Filistin’deki İslami Cihad Genel Sekreteri Ziyad Nehale, Katar’da buluşup Biden planına ortak cevap niteliğindeki yazılı belgeyi imzaladılar. 

Buna göre: 

  • Çatışan her iki taraf ilk gün, derhal geçici ateşkes ilan etmeliler. Bu aşamada Direniş Hareketi, ölü veya diri 33 İsrailliyi geri verecektir. Her üç günde bir 3 rehine aileyi geri gönderecektir. İlk adımda İsrail askerleri, Gazze’deki yerleşim alanlarından uzak bir mesafeye konuşlanmalıdır.
     
  • İkinci gün, İsrail Selahaddin ile Reşid caddesinden çekilip oradaki askeri tesisleri sökecektir.
     
  • Üçüncü gün, İsrail Refah ile Filedelfiya gibi sınır bölgelerinden bir hafta içinde çekilmeli. Bu süre içinde nihai çekilme olmadığı takdirde, rehinelerin geri verilme işlemi durdurulacaktır. 
     
  • İsrail, Filistinli tutsaklardan kimin salıverileceğine önceden ve tek başına karar veremez. Direniş Hareketi’nin bu husustaki listesi aciliyet ve öncelik esasına göre hazırlanmıştır. 
     
  • Ateşkesin süresi, istikrar ve kesin sükûnete bağlıdır. Tüm askeri operasyon ve faaliyetler, esir/rehine değiş tokuş işleminden önce durmalıdır.
     
  • Ateşkes ve benzeri müzakerelerde alınacak kararların uygulanmasında Çin, Rusya ve Türkiye’nin de garantör devlet olmaları elzemdir.
     
  • Nuseyrat Mülteci Kampı’na yönelik operasyon sonucu yaşanan katliama istihbarat ve lojistik destek vermesinden ötürü ABD’nin müzakerelerde varılacak sonuçların uygulaması hususunda garantör olması uygun değildir. 

Hamas ve İslami Cihad, bu şartları arabulucu rolündeki Mısır ve Katar yetkililerine sözlü olarak ilettiler. 

Öte yandan malum, İsrail Türkiye’nin garantör devlet olmasına karşıdır. 

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Katarlı ve Mısırlı muhataplarıyla görüşmesinde birkaç hususun altını çizmiş; “Türkiye’nin garantör devlet olmasını sağlayın” demiş. 

ABD baskısıyla Katar’dan dışarı çıkarılması düşünülen Hamas yetkilileri, Ankara’da şöyle bir alternatifi tartışıyorlarmış:

Blinken’ın teklifini Katar’ın kabul etmesi halinde Filistin Direnişi temsilcileri bu ülkenin arabuluculuğunu sona erdirip yerine Türkiye’yi almayı talep edeceklermiş. 

“Netanyahu Gazze’den çekilecek” spekülasyonu

İngilizce yayımlanan iktidara yakın Times Of Israil gazetesinin bir iddiasını da aktaralım:

Bir grup gazetecinin hazırladığı ve İsrail’in ateşkese ilişkin Hamas’a ilettiği öneride, “Netanyahu, esirlerin serbest bırakılmasını beklemeden daimi ateşkesi kabul etmiştir” denilmektedir.

Konuyu değerlendiren KAN 12 İsrail TV kanalının 11 Haziran 2024 tarihli haberinde “İsrail’in hazırlayıp ilettiği cevabın 4 sayfa ve 11 maddeden oluştuğu ve Netanyahu’nun Hamas örgütünü bitirmeden savaşı durduracağı” savı ileri sürüldü.

Başbakan Netanyahu’nun bürosu ise “Söz konusu bu iddianın aldatıcı ve tümüyle yalan olduğunu” açıkladı. 

Henüz kesinleşmemiş bir anlaşma hakkında türlü çeşitli spekülasyonun ortalıkta dolaşması bizce tuhaf olduğu kadar dikkat çekicidir de. Demek ki, böylesi çetrefilli meselelerde mutabakata varılması için zamana ihtiyaç vardır. Meşhur deyimle söylersek, bu pilav daha çok su kaldırır!

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan Hamas’ın İsrail’le ateşkes konusunda verdiği yanıtta önerdiği değişiklikleri “küçük düzenlemeler” olarak tanımladı.

Dışişleri Bakanı Blinken ise Katar El Cezire’ye verdiği demeçte şunları söyledi: 

‘Başkan Joe Biden’ın açıkladığı taslak Gazze’de bir ateşkese ulaşmanın en hızlı ve etkili yoludur. Zira bu taslak BM, Arap Birliği ile Filistin yönetimi ve İsrail de dâhil olmak üzere tüm bölge ülkelerinden destek almıştır. 

Ancak yanıtını vermekte geciken Hamas, taslağın ‘daha önce kabul ettiği’ bazı hükümlerini, ‘bazılarının uygulanabilir, bazılarının ise geçerli olmadığını’ öne sürerek değiştirmeye çalışmıştır.’


Hamas ise “ABD’yi soykırım yapan Netanyahu ile işbirliği yapmakla; Netanyahu’yu da BM kararlarına uymamakla” suçluyor. 

Biden’ın açıkladığı önerilerin hayata geçirilmesinin imkânsız değilse bile hayli zor olmasının iki önemli etkeni var. 

Bir: Başından beri ateşkes şartlarına uymayacağını söyleyip duran İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, dört rehinenin kurtarılması için talimat verdiği özel tim, 8 Haziran’da 300’e yakın Filistinli sivili katledip 700 (kimine göre 7 bin) kadarını da yaralayarak bu emri yerine getirdi. 

İsrail Haaretz gazetesi, Şinbet (İç İstihbarat Teşkilatı) ekibi ile Yamam isimli askeri timin ortaklaşa gerçekleştirdiği bu kanlı operasyonda, başından itibaren savaş cephesinde bir şekilde yer almış olan Amerikan ve İngiliz istihbaratçılarının hem istihbarat hem de lojistik desteğinden bahsediyor. 

Lojistik desteğin ne olduğu henüz aşikâr değilse bile genel kanı, operasyon timinin insani yardım için kurulan yüzer iskele gibi araçlardan yararlandığı şeklindedir. 

Aynı gün, İsrail devlet televizyonu KAN, Savaş Kabinesi’nin son toplantısında, Savunma Bakanı Yoav Galant’ın desteklediği, Gazze’de, “alternatif hükümet kurma projesinin” onaylandığını ileri sürdü. 

10 Haziran’da Hamas adına çağrı yapan Abu Zuhri, ateşkes çabalarını ilerletmek amacıyla bölgeyi ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’dan “ABD’nin savaşı durdurmasını” talep etti. 

Buna karşılık Filistin’deki radikal örgüt İslami Cihad yetkilisi, “ABD elindeki sopayı ya bize vurmak veya itaat ettirmek üzere sallayıp durmaktadır” dedi. 

İki: Hamas siyasi sorumlusu İsmail Haniye, “Filistinlilerin güvenliğini sağlamayan hiçbir anlaşmayı kabul etmeyeceğini” açıkladı.  

Ürdün, 11 Haziran’da Mısır ile Birleşmiş Milletler (BM) ortaklığında Gazze Şeridi’nde acil insani müdahale konulu uluslararası bir konferans düzenledi.

Konferansa devlet başkanları, hükümet liderleri, uluslararası insani yardım kurum ve kuruluşlarının temsilcileri de katıldı. 

Ürdün Kraliyet Divanı açıklamasında; savaşın devam ettiği bölgede insani boyutun önemine vurgu yapılarak Gazze’deki insani felakete uluslararası camianın ortak müdahalesi istendi.

Ayrıca Gazze’nin yeniden inşası ele alındı. Uluslararası çevrelerde Gazze’de savaş sonrası dönem değerlendirildi.

Konferansın diplomatik eylem haline getirilerek, yaşanagelen bu kriz ve çatışmaların sonucu bölgelerdeki mülteciler ve savaş mağdurlarıyla ilgili sorunların çözülmesine çalışılacağı beyan edildi. 

Bu çerçevede, başta Filistin davası olmak üzere bölgedeki tüm konularda Ürdün-Filistin koordinasyonu oluşturulmasına karar verildi. 5


Kanımca; savaş sonrasında Gazze’nin ve bilhassa Filistinlilerin geleceği hususu hayli karmaşıktır.

İşin içinde uluslararası devletler oyunu ile Ukrayna’dan İran’a, Ortadoğu’dan Çin’e uzanan jeopolitik dengeler de girmiştir.

Bunlara Suriye, Irak ve Türkiye’deki Kürt sorunuyla bağlantılı sürdürülen şiddet ve askeri politikalar da dâhildir. 

Dolayısıyla ateşkes gerçekleşse bile, istikrarlı ve kalıcı olması şüphelidir.

Olay, hem Netanyahu’nun ırkçı ve soykırımcı hükümeti hem de Filistin örgütleri açısından bir kader (beka veya ölüm kalım) meselesine dönüşmüştür.

Öyle ki:

Bilindiği üzere 9 Haziran’da İsrail Savaş Kabinesi Üyesi Benny Gantz, kabineden istifa ettiğini açıkladı.

Ardından İsrail Savaş Kabinesi üyesi ve eski Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot da Binyamin Netanyahu başkanlığındaki olağanüstü hal hükümetinden ayrıldı. 

Gantz’ın istifa gerekçesi ve açıklamasına bakalım:

Netanyahu siyasi mülahazalara dayalı kararlar alarak İsrail’in gerçek zafere doğru ilerlemesini engellemiştir. Başbakan Netanyahu ile Savunma Bakanı Yoav Galant, mümkün olan en kısa zamanda hükümetten çekilip erken seçime gitmelidirler.


Gazze’deki meselenin çözümü hususunda ABD’nin görüşüne yakın olduğu söylenen Gantz, olası bir erken seçimde kitle desteği alıp Netanyahu’nun koltuğuna oturmayı tasarlıyor. 

İsrail’de Netanyahu karşıtı protestoların yeniden canlandığı, muhalefetin ise çılgın ve kirli savaşı akıldışı, hatta insanlık dışı yöntemlerle yürüten radikal sağcı Netanyahu hükümetini devirme hesapları yaptığı bir ortamda İsrail Başbakanı’nın düşmesi demek, kendisine yargı yolunun açılması demektir.

İsrail derin devleti, buna razı olabilecek mi?

Aslında Gantz ile Eisenkot gibi iki bakanın istifası ayrılması, Netanyahu hükümetini sayısal olarak zayıflatmıyor.

Zira onlar koalisyon hükümeti içinde değiller. Her ikisi de Savaş Kabinesi içindeler. 

Yine de New York Times gazetesi, 11 Haziran’daki nüshasında kabinenin çatırdaması üzerine Netanyahu hakkında “iç çatışmaların girdabında” tespitini yaptı.

Netanyahu ile ırkçı Siyonist ortaklarının taraftarları ise istifa eden Gantz’ın bürosu önüne çelenk bırakarak onu Hamas yetkilisi Yahya Sinvar ile özdeşleştiren sözler söylediler. 

Gelgelelim Netanyahu, hem geniş koalisyon hükümeti hem de küçültülmüş kabinenin başkanlığını yapıyor.

Mesela Netanyahu Gantz ile Eisenkot’un üyesi olduğu Savaş Kabinesi’ni isterse feshedebilir.

Bunun da anlamı şudur: Netanyahu’ya destek çıkan iki ırkçı ve dinci Siyonist gücün temsilcisi İtamar Ben Gvir ile “Katledilen Arapların cesetlerini denize atalım!” diyebilen Bezalel Smotriç’in eli güçlenecektir ki, bu kötü gelişmeden Amerikan yönetimi ile Avrupa Birliği ülkeleri hoşnut değildir. 

İsrail’deki batılı diplomatlar, “İki istifa sonrasında Netanyahu ile aşırı ortakları, iyice savaşçı, pervasız, söz dinlemez ve başına buyruk olacaklar. Bu da hem Gazze’deki hem de olası bir Lübnan’a yönelik savaşı daha tehlikeli hale getirecektir” görüşündeler.

Buradaki ölüm tuzağından kurtulmaya çalışan Netanyahu, ikinci çılgınlığı da yapıp Lübnan’a karşı savaş açarak bu beladan kurtulabilecek mi?

Nitekim Amerikalı yetkilileri endişelendiren Lübnan ile savaş ihtimalinin ikinci perdesi şiddetle açıldı.

Üst rütbeli bir Hizbullah komutanının katledilmesi üzerine bu örgüt, 12-13 Haziran’da 400’den fazla roket, füze ve SİHA gönderdi.

İsrail sınırındaki sivil ve askeri tesisler gerçek bir hedef haline gelince, İsrailli bazı emekli generaller, emniyetçiler ve istihbaratçılar endişeleriyle uyarılarını yerel basında dile getirmeye başladılar: 

Hizbullah ile savaş, tam bir bataklıktır. Hizbullah’ın on binlerce roket ve füzesi var. Onun manevra ve destek alanı daha geniştir. Üstelik elindeki sürpriz silahları tam bilemiyoruz.

Ayrıca mevcut çatışmalarda bile İsrail’in Lübnan sınırı alabildiğine saldırı altındadır. On binlerce (New York Times gazetesine göre 200 bin) İsrailli daha önce kuzeyden güneye göç etmiştir.

Savaş tam bir macera ve bela olacaktır. İsrail, Lübnan topraklarının güney kesimini yerle bir edebilir ancak buradan zaferle çıkamaz.


Başta ABD olmak üzere batılı ülkelerle Körfez’deki Arap devletlerinin Hamas’ı silahsızlandırmak suretiyle onu Mahmut Abbas yönetimine bağlı koalisyona katılacak siyasi bir oluşum-yapı haline getirmek istedikleri biliniyor.

Hazırladıkları planın özeti şudur:

Hamas, bundan böyle Gazze’de tek başına hükümran olmayacak. Filistin Kurtuluş Örgütü bünyesindeki çok sayıdaki siyasi oluşumdan birine dönüşecek. 

Gazze belli bir süre için İsrail’in askeri-siyasi denetiminde kalacak. Hem ABD hem BM hem de bazı Arap ülkeleri hami (koruyucu), gözlemci ve mali destekçi bir rol üstlenecek. 

Sürenin bitiminden sonra muhtemelen Batı Şeria ile Gazze, İsrail ve ABD ile uyumlu çalışan Mahmud Abbas yönetimine teslim edilecek.

İsrail’in yanı sıra, kurulacak olan Filistin devletinin silahlı ordusu olmayacak. Bunun yerine İsrail ile eşgüdüm içinde çalışan kolluk kuvvetleri kurulacak.

Keza Filistin Merkez Bankası, Filistin milli parası şimdilik olmayacak.

Bunlar teorik planlar. Uzun vadede hayata geçirilmeleri hayli zordur.

Diğer yandan İsrail’in iddiasına göre Hamas bitmek üzeredir.

Soru şudur: Madem öyle, niçin bitip tükenmekte olan bir örgütle devletler düzeyinde ateşkes müzakereleri yapılmaktadır?

Evet, okuyup izliyoruz: Hamas’ın elindeki yaklaşık 30-40 bin savaşçının yarısına yakını savaşta fasfiye olsa da geriye 15-20 bin kadar militan kaldığı varsayılabilir.

Ancak madalyonun diğer yönünde şöyle bir gerçek de bulunuyor:

İsrail İç İstihbarat Teşkilatı’ndan (ŞABAK) kısa bir süre önce sızdırılan rapora bakılırsa; Mahmud Abbas yönetimi siyasi ve toplumsal bakımdan halktan tecrit edilmiştir; ekonomik açıdan tam bir yokluk, çaresizlik ve iflas içindedir. 

3 hafta önce yapılan bir kamuoyu araştırması şunu gösteriyor: Hamas’ın Filistin halkı içindeki desteği yüzde 70 oranındadır.

Mahmud Abbas’ın ülkeyi idare etme tarzı ile İsrail’e yönelik politikasını beğenmeyenlerin oranı ise yüzde 90’a yükselmiştir. 

Sırtını ABD’ye (bir ölçüde de İsrail’e) dayamış olan Abbas, her iki devlete şirin görünmek uğruna Hamas örgütüne veryansın etmekte; Hamas’ın ortadan kalkması için elinden geleni yapmaktan çekinmemektedir.

Viraneye döndürülmüş Gazze ile soykırıma maruz bırakılan Filistin halkını kurtarmak için plan yapan adı geçen ülkeler, siyasi mevta (yaşayan ölü) konumundaki M. Abbas yönetiminden ne fayda bekliyorlar acaba?

Batan geminin mallarına göz diken, mal bulmuş Mağribi durumu var ortalık yerde. Konuyla ilgili Amerikalı bir kadın akademisyen ve uzmanın görüşüne de yer verelim:

Prof. Audrey Kurth Cronin, Carnegie Mellon Üniversitesi’ne (Pittsburg-Pensilvanya) bağlı Institute for Strategy and Technology (CMIST) Bölümü Başkanı.

Küresel ölçekte terör faaliyetleri hakkında şu kitapları yazmıştır: 

How Terrorism Ends (Terörizm Nasıl Biter), Ending Terrorism (Terörizmi Bitirmek), Terrorists and Suicide Attacks (Teröristler ve İntihar Saldırıları), Power to the People: How Open Technological Innovation is Arming Tomorrow’s Terrorists (İktidar Halka: Kamuoyuna Açık Teknolojik Yenilikler Geleceğin Teröristlerini Nasıl Silahlandırır?).

Kendisi, daha önce The Asia-Pacific Security Program at The Center for a New American Security isimli kurumda direktörlük yapmıştır.

Büyük devletlerin dış politikalarını inceleyen ve bu kapsamda Filistin-İsrail çatışmalarına ele alan makaleler de yazmaktadır.

Cronin, genelde uluslararası politikalara ilişkin analizleriyle tanınan ABD merkezli Foreign Affairs dergisinde 3 Haziran 2024’te yayımlanan “Hamas: Yolun Sonu” başlıklı yazısında şu tespiti yapıyor:

Gazze’de savaş sürüyor. Akıl yitimine neden olacak kadar şiddet, kan dökme ve ölüm yaşanmaktadır. Bu durumda Hamas hariç herkes kaybetmiştir.

İsrail geçen sonbaharda İsrail Gazze’ye operasyon yaptığında hedefinde şu vardı: ‘Ekim’de gerçekleştirdiğine benzer vahşi eylemlerini bir kez daha gerçekleştiremeyecek ölçüde bu terörist grubu imha etmek!’

Gelgelelim farklı rütbe ve seviyelerden onlarca örgüt militanı ortadan kaldırılmasına rağmen Filistin halkının Hamas’a desteği giderek arttı. Aynı destek Ortadoğu bölgesi ile uluslararası alanda da gerçekleşti. 

Doğrusu İsrail’in bu operasyonlarının bir gerekçesi vardı. Fakat ordunun kullandığı yöntemler, İsrail’in dünya kamuoyundaki konumuna zarar verdi. Dolayısıyla İsrail’in en önemli ortağı durumundaki ABD, ona şiddetli baskı yaptı.
 
Çünkü İsrail askerinin kahredici, rastgele ve pervasız tepkisi çoğu kadın ve çocuklardan oluşan on binlerce sivil Filistinlinin katledilmesine yol açtı. İnsani yardımların İsrail tarafından önlenmesi ise bilinçli bir şekilde sivilleri açlığa mahkûm etti. 

Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı’na başvurup İsrail yönetimi hakkında dava açtı. Mayıs başında ABD Başkanı Joe Biden İsrail’e silah göndermeyi durdurdu. Bu, ABD’nin Gazze ve Refah bölgesine yönelik, bilhassa sivilleri imhaya yönelik İsrail planlarından duyduğu hoşnutsuzluğun bir ifadesiydi. 

İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü bu savaş, stratejik bir felaket gibidir. Bilinmelidir ki, salt askeri yöntemlerle gerçek terörizme karşı mücadelenin başarılı olması ender görülen olaylardandır. 
Dolayısıyla İsrail, Hamas önderlerini tek tek veya topluca avlayıp öldürmek yerine onlarla müzakere yoluyla uzun vadeli çözümler aramalıdır. 

Öte yandan Hamas, başarısız olma ihtimalini içeren birçok etkeni bünyesinde barındıran silahlı bir örgüttür.


Bu fasılda son sözü Kuveyt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Bölümü Profesörü Dr. Abdulhalife El Şaycı’ya bırakıyoruz:

Mesele tek tek Başbakan Netanyahu ile ABD Başkanı Joe Biden meselesi değildir. Asıl sorun ABD ile İsrail devletlerinin yapısal ve kurumsal saldırganlıklarıdır. Amerikalı siyasetçilerin Siyonistleşme sürecindeki amansız rekabetleri ve yarışmalarıdır.