ABD’de hapiste bulunan Afiye Sıddıki’nin annesi İsmet Sıddıki’nin Pakistan’ın Karaçi kentinde bu sabah vefat ettiği bildirildi.
Afiye Sıddıki’nin 80 yaşındaki annesi İsmet Sıddıki’nin Pakistan’ın Karaçi kentinde bu sabah vefat ettiği bildirildi.
Pakistan’da vefat ettiği belirtilen İsmet Sıddıki uzun süredir sağlık sorunları nedeniyle tedavi görüyordu.
Sıddıki’nin sabah saatlerinde Pakistan’ın güneyindeki Karaçi kentinde vefat ettiği açıklandı.
İsmet Sıddıki’nin cenaze programıyla ilgili henüz bir açıklama yapılmadı.
Afiye Sıddıki’nin hikayesi
Sıddıki, üç çocuk annesi Pakistan vatandaşı bir kadın.
2 Mart 1972’de doğan Sıddıki, dünyada en çok aranılan kadın olarak 4 yıl boyunca kırmızı bültenle arandı.
Oldukça varlıklı ve eğitimli bir aileye mensup olan Sıddıki, 2002 yılında üç çocuğunun babası olan ilk eşinden boşandı. İlk eşi Emcad Muhammed Han, Sıddıki’nin son zamanlarda ‘radikalleştiğini’ öne sürdü ve Sıddıki’ye karşı ABD ile işbirliği yaptığı, Sıddıki’nin tutuklanmasında rol oynadığı ifade edildi.
2004’te yapılan bir basın konferansında dönemin Adalet Bakanı John Ashcroft ve FBI şefi Robert Mueller, Sıddıki’nin FBI’ın şüpheliler listesindeki “yedi isimden birisi” olduğunu açıklamıştı.
Amerikan basını ise Sıddıki’yi “El Kaide’nin kadın dehası” olmakla suçladı. Ancak bu iddialara dair herhangi bir kanıt bulunmuyordu.
Sıddıki’nin davası hakkında bilinen tek şey, herhangi bir eyleme katılmadığı veya destek olmadığı, fakat Afganistan’daki Amerikan askerlerini ve FBI ajanlarını öldürmeye çalışmakla yargılandığı.
ABD askerlerini öldürmeye çalıştığı iddiası
New York bölgesi savcısı Michail Garcia, Pakistan uyruklu kadının, 17 Temmuz’da Afgan polisi tarafından Gazni ilinde yakalandığını açıkladı.
Kabil hükümeti ve ABD, Sıddıki’nin üzerinde suç materyalleri bulunduğunu iddia etse de söz konusu iddialar da ispatlanamadı.
Savcı Garcia’nın yaptığı açıklamaya göre, yakalanmasının ertesi günü Amerikalı FBI ajanları kendisini görmek ve sorgulamak için Sıddıki’nin yanına gitti. Ajanlar odaya girdiği sırada bir tüfek ele geçiren kadın “kan istiyorum” diye bağırarak Amerikalıları vurmak istedi. Ancak odada bulunan bir tercümanın kadının elindeki tüfeği çekmesi nedeniyle kadın iki el ateş ettiği halde kimseyi yaralayamadı. Buna karşılık ajanlardan biri şüpheliye ateş ederek göğsünden yaraladı. Sıddıki, yaralı olduğu halde kendisini zapt etmeye çalışan askerlerle boğuşmaya devam etti ve “Amerikalıları öldürmek istiyorum” diye bağırdı. Kısa süre sonra askerler tarafından etkisiz hale getirildi. Ve karnındaki kurşun yaraları da böyle oluştu.
Sıddıki’nin ABD askerlerini öldürmeye çalıştığı iddialarının yalan olduğunu, Müslüman İngiliz gazeteci Yvonne Ridley Mepa News ile yaptığı röportajda şu ifadelerle açıklamıştı:
“Afganistan’da işlediği iddia edilen bir suç nedeniyle asla New York’ta yargılanmamalıydı. Amerika sürekli Afganistan’da bir işgalci olduğunu reddediyor, fakat onu yasadışı şekilde ABD’ye götürmekle Afganistan’ın egemenliğini ihlal ediyorlar.
Bunun ötesinde, bir üst düzey askeri personel bana Dr. Afiye’nin bir Amerikan askerini tepeleyip yarı otomatik silahını almasının, emniyetini açmasının, doldurmasının ve ateş etmesinin imkansız olduğunu söyledi. Bu “teröre karşı savaş” tarihi boyunca hiçbir ABD askerinin başına gelmedi ancak Dr. Afiye’ye karşı yargılama uyduruldu. Herhangi bir ABD silahına hiç dokunmadığına dair bilimsel kanıtları hikayesini destekliyor olmasına rağmen, adil bir yargılamaya tabi tutulma şansı olmadı. Elbiselerinde yahut ellerinde, saldırıyı gerçekleştirdiğini belirtecek şekilde bir barut izi de kesinlikle yoktu.
Meselenin içerisinde olan ABD askerlerinin yapabileceği en iyi ve duyarlı şey, (Sıddıki’nin) vurulduğu gün polis odasında gerçekte neler olduğuna bir açıklama getirmektir.”
Ortadan kayboluşu
Pakistanlı üst sınıf bir aileden gelen Sıddıki, Amerika’daki önemli üniversitelerde 10 yıl eğitim gördü. Sıddıki Amerika’nın en saygın üniversitelerinden Massachusetts Institute of Technologhy’de biyoloji okuyarak daha sonra Pakistan’a dönmeden önce Brandeis Üniversitesi’nde nörolojik bilimler üzerine bir doktora yaptı.
Bazıları 1 Mart 2003’de yakalanan 11 Eylül saldırılarını planlayan Halid Şeyh Muhammed’in Pakistan’ın Ravalpindi şehrinde tutuklandıktan sonra gizli bir yerde yapılan sorguda bazı üst düzey El Kaide mensupları birlikte Sıddıki’nin ismini de verdiğini söylese de hem CIA, hem uzmanlar hem de insan hakları savunucuları bunun doğru olmadığını vurguluyor.
FBI, 2003 yılında Sıddıki’yi sorgulamak istediklerine dair bir açıklama yayınladı. Bu kararın ardından kısa bir süre sonra Karaçi’den İslamabad’a gitmekte olan Sıddıki ortadan kayboldu.
“Çığlık sesleri”
2003 yılında Pakistan’da ortadan kaybolan Sıddıki’nin ABD tarafından kesin olarak yakalandığı ve aralıksız olarak hapiste tutulmaya başlandığı tarih ise 2008. İki tarih arasındaki 5 yıllık dönemde ise Sıddıki’nin Bagram ve Guantanamo’da gizlice tutulduğu tahmin ediliyor.
CIA tarafından 2002 yılında Bagram Hapishanesi’ne kapatılan İngiltere vatandaşı bir Müslüman olan insan hakları aktivisti Muazzam Begg de Sıddıki meselesinin yakın şahitlerinden.
Son olarak tutulduğu Guantanamo Hapishanesi’nden çıkıp ülkesine döndüğü zaman yayınladığı günlüklerde Muazzam Begg Sıddıki’den bahsediyor.
Yan hücresinde bulunan “650 numaralı” mahkumdan söz ederken “Bu kadın mahkumun çığlık seslerinin kendisine yapılan işkenceleri dahi unutturduğunu” ifade eden Muazzam Begg, şu ayrıntılara yer veriyor: “650 numaralı mahkum, işkence, tecavüz ve dayağa maruz kalan, tek kadın olması sebebiyle tuvalet ihtiyacını da erkekler tuvaletinde ve onların önünde gidermek zorunda kalan biriydi.”
23 Eylül 2010 tarihinde Sıddıki 86 yıl hapse mahkum edildi. Bu kararın gerekçesi ise ABD askerlerine ateş açtığı iddiasıydı.
Mahkemeyi takip eden bir isim süreci şöyle anlatıyordu:
“Afiye’yi kefalet duruşması için mahkemede gördüğümde afalladım. Sol taraftaki kapı yavaşça açıldı ve içeriye zayıf, aksayan ve bitmiş bir kadın, kafasını zar zor dik tutarak tekerlekli sandalye üzerinde girdi. Üzerinde Guantanamo tarzı turuncu hapishane üniforması ile güçsüz kafasında kemikleri görünen, kollarını örtmesi için aşağıya salınan beyaz bir başörtüsü vardı.
Avukatları çabucak etrafına oturdular ve duruşma başladı. Avukatı onun durumunu anlatmaya başladığından neden bu kadar mutsuz ve umutsuz olduğunu daha iyi anlamaya başladım. ABD gözaltından tutulurken beyin hasarı oluştu. Böbreklerinden biri gözaltındayken alındı. Yine gözaltında bağırsaklarının bir kısmı alındığı için yediklerini sindiremiyor.
Silahla vurulmasından sonra alındığı ameliyattan kaynaklan yara izleri ve dikişleri halen tam olarak iyileşebilmiş değil. Göğsünde, tüm vücudunu baştan başa kaplayan büyük bir yara var. Tüm bunlarla birlikte Afganistan’daki üstün körü ameliyattan kaynaklanan sürekli bir ağrı yaşıyor. Ona verilen tek ilaç hafif bir ağrı kesici. Gözaltındayken doktor kontrollerine gitmiyor ya da onu görmeye doktor getirmiyorlar.”
Esir takası ihtimali
Sıddıki’nin serbest kalması, ABD ile Taliban arasında da sürekli bir gündem maddesi oldu.
Taliban ABD askeri Bowe Bergdahl karşılığında esir takası ile Sıddıki’nin serbest kalmasına uğraşsa da, anlaşma yapılamadı. Bergdahl karşılığı Guantanamo’dan serbest kalan 5 üst düzey Taliban lideri “Kendilerinin yerine Dr. Sıddıki’nin serbest bırakılma ihtimali olduğunu bilseler, Guantanamo’da kalmayı tercih edeceklerini” ifade ettiler.
Özgür kalmayı bekliyor
Sıddıki halen ABD’de tutuklu bulunmaya devam ediyor. Sağlık durumu oldukça kötü olan 47 yaşındaki bilim kadını, ağır insan hakları ihlalleri ile geçen yıllara rağmen özgür kalmayı bekliyor.
Hayreddin Karaman, 2019 yılı Mart ayında Sıddıki’ye dair kaleme aldığı yazıda şu ifadeleri kullanmıştı:
“ABD istihbaratı, asılsız ve delilsiz olarak onu el-Kaide ilişkisi ile itham ederek üç çocuğu ile birlikte ve Pakistan’dan izin alarak kaçırdı, 2003 Mart’ından bugüne kadar zindanda. Onu, ABD-Afganistan’ın şöhreti en kötü olan Bagram Cezaevi’ne ve erkeklerin yanına hapsettiler. Koğuşu gardiyanlara ve diğer tutuklulara açık, gardiyanlar durmadan işkence yapıyorlar, mahkumların tecavüzleri sebebiyle onun çığlıkları gece boyunca kulakları tırmalıyordu.
Bir İngiliz gazetesinin (Yvonne Ridley) açıklamasına göre ona yapılan işkencelere değil bir kadın en güçlü erkeklerin bile dayanması mümkün değildi. New York’ta ilk mahkemeye çıktığında durumu içler acısı idi, yakalandığı sırada göğsünden yaralanmış doğru dürüst tedavi edilmemişti, böbreklerinden biri ve bağırsaklarından bir kısmı alınmıştı, ayakta duramıyordu, otururken de birilerine dayanıyordu, çok zayıf düşmüştü, vücudunda kanamalar görülüyordu.
Yapılan işkencelerin birini şöyle naklediyorlar: Kur’an-ı Kerim parçalanmış, sayfaları yere serilmiş ve kanları akarken üzerinden yürümesi istenmişti, maksat diğer mahkumlara, onun kanı ile kirlenmiş Kutsal Kitab’ı göstermekti.
Yakaladıklarında zerk ettikleri bir ilaç ve sonraki işkenceler yüzünden psikolojisi altüst olan, kaybolan çocuklarının acısıyla hayal görmeye başlayan, ruh ve bedeni acil müdahale ve tedaviye muhtaç olduğu halde buna izin verilmeyen mazlum Afiye’nin son durumu hakkında bilgiye ulaşamadım. Yapılanların dünya kamuoyuna ve bilgisine ulaştırılması her bilenin birinci vazifesi olmalıdır.”