Furkan Hareketi Lideri Alparslan Kuytul Hoca, Cuma günü Merkez Camii’de kılınan gıyabi cenaze namazı sonrası birçok STK’nın katıldığı basın açıklamasına Furkan Hareketi’nin katılmama gerekçesini şu ifadelerle açıkladı:
‘Cuma Günü Program Yapacağımızı Önce Biz İlan Ettik!’
“Biz Cuma günkü yapacağımız programı ilan etmiştik. Merkez Cami’nde imam kıldırmasaydı zaten biz kıldıracaktık. İmam kıldırdı ve biz de uyduk böylelikle hep beraber gıyabi cenaze namazı kılmış olduk. Biz bunu yapacağımızı zaten bildirmiştik. Bizden sonra onlar da böyle bir şey yaptılar. Neden bizimle aynı yerde ve aynı saatte yapıyorsunuz? Biz önce ilan etmiştik. Onların böyle bir ilanı yoktu. Kim önce ilan ederse diğeri onu hesaba katmalıdır. “Onlar yapıyorlar, yanlış anlaşılmasın! Biz de başka bir yerde yapalım.” demeliler. Siz zaten çarşamba günü yapmamış mıydınız? 5 Ocak Meydanı’nda basın açıklamanızı da gıyabi cenaze namazını da zaten çarşamba günü yapmıştınız, cuma günü neden bir daha yapıyorsunuz? Biz açıklama yaptıktan sonra besbelli ki biz orada yalnız olmayalım, diye yapılıyor. Bizim kalabalığımızdan istifade edilmek isteniliyor. Bu açık. Biz sloganlar atıldıktan sonra oradan yürüdüğümüzde orada kaç kişi kaldı? Basın açıklamasında kaç kişi kaldı? 5-10 kişi. Hani bir sürü STK toplanmıştınız? Hepsi bu mu? Önce biz ilan etmiştik, siz neden aynı saatte ve aynı yerde bunu yapıyorsunuz?”
‘Biz Nerede Bir Eylem Yapıyorsak O Güne Bir Şey Koyuyorlar!’
Bakın, bu üçüncüdür arkadaşlar. İstanbul Saraçhane ve Adana Konferansı’nda aynısı yapıldı. Bugünkü de üçüncüsü oldu. Saraçhane’de ne yaptılar? Aynen burada yapıldığı gibi “İşte tüm STK’lar şunlar bunlar.” diyerek bizim Filistin için yürüyüş yapacağımız gün ve saatte aynı yerde -Saraçhane’de-) birileri “Biz de yapacağız” dediler. Biz günler evvelden valiliğe yürüyüş için bildirim yapmışız. Bunu internette duyurmuşuz, o zamana kadar ortada kimse yok ama biz yapacağımız zaman birileri devreye sokuluyor. Bir yerden düğmeye basılıyor ve aynı yerde aynı gün aynı saatte, bu normal midir? Birkaç yüz metre geriden başlıyorlar. Saraçhane’ye gelecekler ve biz oradayız. Ben gözlerimle de gördüm. Oraya doğru yaklaşırken arabadan baktığımda orada bekliyorlar. Şöyle 100-150 metre ileride oraya kadar gelmişler bizim Saraçhane’yi boşaltmamızı bekliyorlar. Gözlerimle gördüm. Biz, o eylemi yapacağız ya bize kimse katılmasın diye aynı gün aynı saatte başkaları yapıyor. “İşte İHH ve Siyer Vakfı bilmem ne falan.” Son 1-2 gün içerisinde böyle bir duyuru yapmışlardı. Bizim duyurumuzdan birkaç gün sonra son 1-2 gün kala böyle bir duyuru yaparak bu programlarını açıkladılar. Biz İHH ya da Siyer Vakfı’na da sorduk ve arkadaşlarımız sordular. Onlar “Bizim haberimiz bile yok.” dediler. Arkadaşlar: “Aynı gün aynı saatte neden böyle yapıyorsunuz? Bir kere siz zaten sürekli İstanbul’dasınız zaten yapıyorsunuz ve hocamız buraya yılda bir iki defa geliyor. Neden aynı gün ve aynı saatte koydunuz?” demişler. İHH ’nın da Siyer Vakfı’nın da cevapları “Bizim böyle bir şeyden haberimiz yok.” Cevapları bu olmuş. Hatta katılmadılar da… Hocalarının da haberi yok ama birileri böyle diyerek bizim önümüzü kesmeye çalışıyorlar.
Biz nerede bir eylem yapıyorsak o güne bir şey koyuyorlar. Aynısı Adana Konferansı’nda oldu. Bakın, Mimar Sinan’ı biliyorsunuz. Mimar Sinan’a 200-300 metre mesafede Merkez Park’ın içinde Mimar Sinan’ın bir minyatürü var. Böyle küçük yani belki bir 300-400 kişilik böyle bir yer var. Orada “Gazze Konseri” diye birileri bir konser yaptılar. Şimdi bizim konferansımız haftalar evvelden bellidir. Aynı gün ve aynı saatte konferans yapacağımız yere 200-300 metre mesafede konser yapıyorlar. Bu normal mi? Bizim konferansımıza gelmek isteyen yanlışlıkla oraya gitmiş; Adanalı da değil, yakın bir yerde başka bir şehirde oturuyor. “Konferans için geldim ve orayı konferans yeri zannettim. -Merkez Park’a yakın olduğunu duymuş ve tarifini öyle almış.-Ben yanlış bir yere geldiğimi anladım ama ne konferans var ne bir şey var. Burada bir şey yok. Hoşuma da gitmedi, çıkacaktım ama böyle biraz bekledim.” diyor. Bakın, işte bunun için yapıyorlar. Aynı gün, aynı saate ve yakın bir yere ayarlıyorlar. Cuma günü yapılan da aynı; biz ilan ettik: “Cuma günü cuma namazı vaktinde Merkez Cami’nde gıyabi cenaze namazı kılacağız” dedik. O zaman ortada kimse yoktu!”
‘Müftülük, Taraf Tutmuş ve Saygısızlık Yapmıştır!’
“Şimdi Diyanet ‘Bütün camilerde yapalım.’ demiş. İyi güzel yapalım. Biz de gittik zaten tâbi olduk ve bir şey demedik. Orada İmam Efendi, hutbeyi okuyan müftü müydü imam mıydı, bilmiyorum. Hutbeyi okuyan kişi kimse ‘Namazdan sonra bir gıyabi cenaze namazı kılacağız ve sonrasında da dışarıda basın açıklaması yapacağız.’ dedi. Diyanet normalde basın açıklaması yapmaz. Diyanet’in memurları, imamlar ve müftüler böyle bir şey yapmaz. Ben şaşırdım ama ‘Olsun, tamam. Yapıyorlarsa iyi. Demek ki onları da alıştırdık.’ Hutbede böyle söyleyen imam ya da müftü kimdir, bilmiyorum. Namaz kılındıktan sonra ‘Cenaze namazından sonra dışarıda Milli Toplum Platformu’ndan işte bazı kimseler basın açıklaması yapacaklar.’ dedi. Kendi yapmayacak yani.
Değerli kardeşlerim! Siz bugüne kadar hiçbir camide böyle bir anons yapıldığını hiç duydunuz mu? ‘Bir vakıf ya da STK tarafından caminin avlusunda basın açıklaması yapılacaktır.’ Hiç böyle bir şey duydunuz mu? Müftülükle iş birliği vardır. Müftülükte diyanettir, diyanet de hükûmettir. Hükûmetle iş birliği halinde olanlara böyle bir imkân tanınıyor. ‘Hükûmetle beraber olmanın nimetlerini yaşayın.’ deniliyor ve bizzat müftü ya da imam oradan anons yapıyor. Bunun dışında bizim arkadaşlarımız bizler hapisteyken cami avlusunda dua yapmak istediklerinde -dua, basın açıklaması değil, yalnızca dua yapmak istediklerinde- polisler gelip “Burası mabettir ve ibadethanelerde basın açıklaması olamaz.” demiş. Arkadaşlar: “Zaten yapmıyoruz, dua yapacağız.” dediklerinde “Hayır, burada dua da yapamazsınız.” diyorlardı. Şimdi nasıl oluyor da diyanetin emriyle ya da müftünün emriyle Merkez Cami’nin avlusunda basın açıklaması yapılıyor? 2911 sayılı yasanın 22. maddesine göre “Mabetlerde basın açıklaması yapılamaz.” deniliyordu ama yapıldı. Polislerin gözü önünde müftülüğün desteklemesiyle yapıldı. Ne iş bu? Müftülük, herkesin müftülüğüdür ve bir tane STK’nın yanında yer alamaz. Diyanet ve müftülük, bütün milletindir; bir vakfı veya bir derneği destekleyemez, diğerlerini dışlayamaz. Adana dendiği zaman bu tür eylemleri yapacak olanların içinde en büyüğü Furkan Vakfı’dır, Furkan Hareketi’dir. Bazı büyük cemaatler olabilir ama onlar bu tür eylemler zaten yapmıyorlar. Dünya yıkılsa onun umurunda değildir. Onlar, çocuklara Kur’an öğretmeye devam ediyorlar. Filistin yansa onlar Filistin için bir açıklama bile yapmazlar. Bu gibi meselelerde açıklama yapabilecek olanların içinde bizden büyüğü yoktur ve bizi adam yerine koymaz bir şekilde bizim adımızı söylemiyorlar ama onların adını söylüyorlar. Onlar da bir STK, neden onların adını söylüyor? Onların resmi bir sıfatları yok. Milli Toplum neymiş? Bu Milli Toplum Platformu kimmiş? Büyük büyük isimler; Milli Toplum ve Filistin Platformu yok bilmem ne. Büyük büyük isimler toplasan 15-20 kişi etmiyor. Tabela, başka bir şey yok. Tabela vakıfları ve tabela dernekleri. Ne aralarında bir itaat var ne bir disiplin var. Niye kimse gelmedi? Mademki 5-10 tane vakfın ve derneğin birleşimi o zaman neden orada 10 kişi vardı? Müftülük taraf tutmuştur, saygısızlık yapmıştır. Orada benim olduğumu çok iyi bilmektedirler. Orada en kalabalık olanların bizim olduğumuzu da çok iyi bilmektedirler. 10 kişiden oluşanların adını vermiş ve onlara orada kürsü vermiştir ve bizim adımızı bile zikretmemiştir. Biz, orada niye bulunalım?”
‘Kendi Eylemlerimizi Kendimiz Yaparız’
“Arkadaşlarımız izzetli olacaklar, kendilerini ezdirmeyecekler, kimseye kuyruk olmayacaklar ve kimseye yama olmayacaklar. Kendi eylemimizi kendimiz yaparız. Bizim sloganlarımız devam ederken 5 -10 tane slogan atıldı ve hemen araya girip konuşmaya başladılar. Bize karşı saygısız olanları niye dinleyelim ki? Sloganımızı kesenlere niye saygı duyalım ki? Bizi yok kabul edenlere neden saygı duyalım ki? Sloganlarımız devam ediyordu, kestiler ve o kalabalığımızı kullanmak istediler. Sizin kendi gücünüz varsa yapın, yoksa neden yapıyorsunuz? Bize güvenerek mi yapıyorsunuz? Bunlar zaten gelecekler ve bunlar gelmişken biz de böyle fotoğraflar alıp yayınlarız. Büyük bir program yapmış gibi gösteririz. Buna izin verecek değiliz. Bizi kullanmanıza izin vermeyeceğiz. 15-20 kişi, bazen yüzlerce bazen de binlerce insanı arkasından sürüklemek istiyor. Sen kimsin? Sen kimsin? Altı üstü 15-20 kişisin. Yüzlerce, binlerce insanı kendine tâbi mi kılmak istiyorsun? Sen kimsin?
Halbuki bunların birçoğu cemaat düşmanı insanlar, ben tanıyorum. Cemaat düşmanı insanlar ama cemaatin kalabalığından istifade etmek istiyorlar. Hani sen cemaat düşmanıydın? Cemaat olmanın sıkıntılarına katlanmıyorlar, adam yetiştirmenin sıkıntılarına katlanmıyorlar, hizmetin sıkıntılarına katlanmıyorlar ama başkalarının hizmetinden, cemaatinden istifade etmek istiyorlar. Buna müsaade etmeyeceğim! Bu laik devlet ne yapar biliyor musunuz? Bu laik devlet camii yapmaz, laikliğe aykırıdır. Yapılan camiye imam tayin eder, kontrol altına alır. Aynen onun gibi cemaat olsun istemiyorlar ama varsa kontrol altına alalım diyorlar. Cemaat istemiyorlar, keşke hiç olmasa diyorlar olacaksa da onu kontrol altına alalım diyorlar. “
‘AKP’nin Arka Bahçeleri’
“Müftülük sayesinde orada söz sahibi olacak 15-20 kişi geliyor, çıkıp konuşacak. Biz neyiz burada? Sen kimsin? Bakıyorsunuz bu insanlara hiçbirinde bir ilim yok, bu davanın çilesini çekmiş insanlar da değiller. Ne çile var hayatlarında ne ilim ama en başta olmak istiyorlar. Hepsinin üstünde cemaatler üstü ve onlar da başında. Bunlar sonunda ortaya çıktılar. Ortaya çıktılar, müftülükle iş birliği halinde olduklarını gösterdiler. Müftülük de AKP’nin emrinde olduğuna göre aslında buna benzer yapılar AKP’nin arka bahçesi görevini görüyorlar. Ve AKP değil mi İsrail büyükelçisini bile kovmayan? Kendi büyükelçisini bile çağırmayan AKP değil mi? İsrail’i tanıyan artık sizi tanımıyoruz demeyen AKP değil mi? Hala ticareti gizli gizli sürdüren. Biz burada konuşurken hala AKP’nin izin verdiği gemiler İsrail’e mal götürüyorlar. “O iş bitti” demişlerdi ama yalan olduğu ortaya çıktı, bitmemiş. Halen ticaret sürüyor. Bu AKP ile birlikte olanlarla eylem yapmam. “
‘Öncü Nesli Yama Yapmaya Çalışıyorlar’
“Biz orada bir tuzak hazırlandığını anladık. Bizim gideceğimiz saate koyuyorlar o programı, başka camide de yapabilir veya da başka bir gün de yapabilirler. Belli ki o kalabalığı kullanmak istiyorlar ve cemaatler üstü bir yapıymış gibi hepsinin sanki üstünde onlar varmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Sen kimsin? Sen karanlık bir adamsın. Kimlerle iş birliği halindesin? Kimlere çalışıyorsun? Oradan ayrılmakla kurguladıkları oyunu bozduk arkadaşlar. Onlara şu mesaj verildi: belli ki sizin strateji uzmanlarınız böyle bir plan yapmışlar ama biz de cami imamı değiliz. Biz de stratejiyi, stratejinizi bozmayı da biliriz. Onu beklemiyorlardı, beklemedikleri oldu ve 10 kişiyle kalakaldılar. Hükümetle iş birliği halinde olan bazı grupların peşine takmak istiyorlar bizi. Bu, hükümetin bir taktiği ve siyah gözlüklülerin bir stratejisi. Hükümetle iş birliği halinde olanlara bizi yama yapmak istiyorlar. Değerli kardeşlerim, şunu bilin: Tehditleri biliyorsunuz, teklifleri de biliyorsunuz, içimizdeki bazı marazlılarla fitne çıkarmaya çalıştıklarını da biliyorsunuz, içimize yerleştirdikleri bazı ajanlarıyla kalpleri bozmaya çalıştıklarını da biliyorsunuz. Bunu da bilin. Bir de bizi böylesi yollarla hükumeti entegre etmeye çalışıyorlar. Onlarla hareket ede ede onlar gibi olmamızı sağlamaya çalışıyorlar.
Bu hareket müstakil bir harekettir. Bağımsız bir harekettir. Müstakil olarak kurulmuştur, müstakil olarak devam etmiştir, bundan sonra da böyle devam edecektir. Hiç kimseye yama da olmayacağız, kuyruk da olmayacağız. Bu gibi stratejileri de yıllardır bozduk, bundan sonra da biiznilleh bozmaya devam edeceğiz. Oltaya gelecek balık değiliz. Bizi oltaya getirmeye çalıştılar, oltaya gelmeyeceğimizi onlara göstermemiz gerekiyordu ve onu gösterdik. Bunu yapabilmek için kanunu bile çiğnediler. Çok iyi biliyorlardı ki 2911 sayılı kanunun 22. maddesine göre camide basın açıklaması yapılamaz. Sırf biz orada oltaya getirebilmek için kanunu bile çiğnediler. Biz de orada duracağız, “Kardeşliktir, Filistin meselesidir, ortam gerginleşmesin, falan” diyeceğiz ve orada bekleyeceğiz. Onlar konuşacak biz dinleyeceğiz. Bu bir kere ayıptır! Bu bir kere nezaketsizliktir! Adana’da bu gibi faaliyetler yapan en büyük cemaat biziz ve sen bizi yok kabul ediyorsun, öyle mi? 3-4 tane tabela vakfı bir araya geliyor. Hepsini toplasan 20-30 kişi ve bunlar böyle kararlar alıyorlar. Biz de onlara takılmalıymışız. Takılmayınca birliği beraberliği bozan insanlar oluyormuşuz. Sen bugüne kadar bizim yaptığımız hangi eyleme destek verdin?”
‘Laftan Başka Ne Yaptınız?’
“Nezaketsizlere “haddinizi bilin” demek hakkım değil midir? AKP bir taraftan İsrail’le birlikteliğini sürdürüyor bir taraftan da böyle STK’lar yoluyla milletin gazını almak istiyor. Bak işte bir şeyler yapılıyor; bak müftülük yoluyla bile yapılıyor. Başka da ne yapıyorsun acaba? Laftan mı başka ne yaptın? İsmail Heniyye şehit olduysa bunda Amerika- İsrail suçluysa sen de suçlusun! Hiçbir şey yapmadın! Gemilerini bile durdurmadın. Sen de suçlusun! Hiçbir şey yapmadığın için İsrail iyice azgınlaştı. Bundan sen de sorumlusun! ABD Kongresi’nde alkışlayanlar, onlar da bu suça ortaktırlar. İslam alemini idare edenler siz suçsuz musunuz? Siz bugüne kadar İsrail’e karşı yapmanız gerekeni yapsaydınız; boykotlar, yaptırımlar, gerekirse asker göndererek, büyükelçilerini def ederek, İsrail devletini tanımıyoruz diyerek, her şey bitmiştir diyerek neden bu tavırları ortaya koyamadınız? Çünkü göbekten Amerika’ya bağlısınız! Siz bu tavrı koyun da görün 2 gün sonra hükümetinizi devirirler değil mi? Saltanatınızı sürdürebilmek için Filistin’i yalnız bıraktınız. İsrail’e koymamız gereken tavrı koymadınız, İsrail’in iyice azgınlaşmasına sebep oldunuz. Şimdi timsah gözyaşları dökmeyin! Samimi olsaydınız işin bu noktaya gelmesine İsmail Heniyye’nin şehadetine kadar işi bu noktaya getiremezdiniz. Bir şeyler yapardınız. Laftan başka bir şey yapmadınız, şimdi halkın gazını alabilmek için böyle bir takım tabela dernekler kuruyorlar. Farklı isimler adı altında bunlar bir araya gelmiş oluyorlar. Milli Toplum Platformu oluyor öbürü Filistin Platformu oluyor ve böylece milletin gazını alıyorlar bunlarla. Buyurun işte yapın. Hep biz yapalım öyle mi? Siz hiçbir şey yapmayın. Siz devlet olarak hükümet olarak hiçbir şey yapmayın. İşi tamamen STK’lara havale etmişler.”
‘Katıldığımız Programlarda da İftiraya Uğruyoruz’
Meselenin bir diğer tarafı, İHH birkaç ay önce Türkiye’nin dört tarafından herkesi İncirlik’e davet etti. Birçok şehirden insanlar geldi. Yüzlerce kilometre yoldan geldiler. Biz de konu Filistin’dir, İHH böyle bir şey yapıyor arkadaşlarımız da katılabilirler dedik. Arkadaşlarımız da katıldı. Ne oldu? Hiçbir eylem yapılmadı. 10 dakikada bitirdiler. Neymiş 2 kişi 2 tane taş atmış. Gerçek o değil. Bir yerden telefon geldi, bitirin dediler, bitirildi. O kadar insan toplandığı halde yüzlerce kilometreden geldiği halde ne bir ön hazırlık ne bir şiir ne bir düzgün bir konuşma ne bir ilahi ezgi hiçbir ön hazırlık yok. Hiçbir şey yok, bomboş. Daha millet giderken dağıldı, bitti. Herkes geri gelmeye başladı, hiçbir şey yapılamadı ve oradaki insanlar çok kızdılar. Bir daha da sizin programınıza katılmayacağız, dediler. O arada bir de bize iftira atıldı. Alçaklığa bakar mısınız? Güya orada polise taş atanlar bizim arkadaşlarımızmış(!) Bizim bunca eylemimiz olmuş bir gün bir polise taş attığımız vaki midir? İşte buyurun, katıldık ve sonuç bu. Bir de iftiraya uğradık. Neyse ki Bülent Yıldırım bunun bir iftira olduğunu, Furkan Vakfı’yla bunun bir alakası olmadığını dile getirdi. Zaten o taşı atan kimseler videoda var. Bizim arkadaşlarımız değil, yabancı kişiler. Kimdir bilmiyoruz, niye attı onu da bilmiyoruz. Polisler onlara bir şey mi yaptı onlarla sinirlendi taş mı attı onu da olayı da bilmiyorum ama sonuçta benim bildiğim şu: Biz yapmadık ve bize iftira attılar. Katıldığımızda da iftiraya uğruyoruz.”
‘Bu Tuzağa Düşmeyin’
“Şunu da bilin arkadaşlar: içimize soktukları adamları bu vesileyle tanıyın. Kim “Neden biz oradan ayrıldık? Basın açıklaması yapılıyordu. Biz niye katılmadık?’ derse bize haber edin. O adamdan şüphe edin. İçimize yerleştirilen adamlar böyle konuşacaklar, haberiniz olsun. Şimdi tabii ben bunu deyince daha konuşmazlar. Konuşmasınlar, konuşurlarsa bundan sonra tüm arkadaşlarımız gözünü açsınlar. Ben size olayın, o davranışımızın sebebini açıkladım. Kim buna rağmen “Neden oradan ayrıldık?” derse o adamdan şüphe ederim. Bunlar neden bir gün “Onlar bizim yaptığımız hiçbir şeye katılmıyorlar?” demediler? Senin hiç mi onurun yok? Onursuz musun sen? Onursuz bir adam mısın? Sen bu soruyu hiç sormuyorsun? Bunca zulme uğramışız bir kelime söylemezler. Bunu da sormuyorsun. Orada bizi yok kabul ettiler. Onu da sorgulamıyorsun ve neden aynı gün, aynı saat, aynı yer? Bunu da sorgulamıyorsun. İstanbul’da da oldu, Adana konferansında da oldu, bugün de oldu, yarın da olacak. Bakın yine aynı kişiler, yarın aynı saatte yine basın açıklaması yapacaklar, yürüyüş yapacaklar. Çarşamba günü yaptınız, cuma da yaptınız, cumartesi bizim yapacağımız saate neden koyuyorsunuz? Bize gelecek olanlar gelmesin. ‘Belki bir kısmını oraya çekelim.’ Bu gibi iğrenç yöntemler… Allah eğer bir harekete yürü kulum derse bu gibi iğrenç yöntemler para etmez ve insanlar sizin bu yaptıklarınızı görecekler. Bir oldu, 2 oldu, 3 oldu artık anlayacaklar. O platformun içinde olan samimi Müslümanlara diyorum ki “Bu tuzağa düşmeyin. Siz samimi olabilirsiniz ancak samimi olmayan bir üst akıl tarafından yönetilmeyin.” Oralarda bulunan insanların birçoğu 30 yaşlarında kişilerdir. Benim ömrüm bu davanın içinde geçti. Nice olaylar yaşadım, nice insanlar tanıdım, nice hainler gördüm. Söylüyorum bir üst akıl tarafından yönetiliyorsunuz. Sizi bizim faaliyetlerimizin önünü kesmekle görevlendirmişler. Siz farkında değilsiniz, kullanılıyorsunuz. Aynı gün, aynı saat bu normal midir? Çarşamba günü yaptınız, cuma günü yaptınız ve kimseniz de yok. Gelen 10 kişi, 20 kişi. Üçüncü kez 3 günde 3 defa, bu ne iş? Biz açıklayınca cumartesi günü deyince hemen cumartesi günü aynı saate bir şey koyuyorlar. Cuma günü namazdayız deyince hemen o saate bir şey koyuyorlar.
Demin bir şey dedim: tehditler, teklifler, fitneciler, münafıklar. Bunun yanında bir de bu yöntem. Beşincisi de bu. Bu yöntemle başka grupları kullanmak suretiyle bizim önümüzü kesme, sayımızı azaltma, katılım olmasın, halk katılmasın, halktan bazıları katılmak isteyen olursa onlara katılsın, karışıklık olsun, aynı saat aynı gün karışıklık olsun. Böyle söyleyen arkadaşlar neden orada beraber olmadık diyenler, -duymadım da mesela böyle biri varsa- onlar bunu sorgulasınlar. Neden aynı gün, aynı saate yine yürüyüş koydunuz? Sizin bir yerlerden emir aldığınızı anlayacak kadar tecrübemiz var. İlla da istihbarata muhtaç değiliz, görüyoruz biz zaten. Bir yerlerden talimat aldığınız ortadadır. İstanbul’da şunlara, Adana’da bunlara, başka bir şehirde başkalarına görev veriliyor, her şehirde birilerine görev verilip bizim önümüzü onlarla da kesmeye çalışıyorlar. Bize olacak olan katılımları bu şekilde, bu yollarla engellemeye çalışıyorlar ama Allah’ın yürü kulum dediğini kimse durduramayacak.
Arkadaşlar bugünkü tavrımız stratejik bir duruştur. Onların stratejik hamlesine karşılık karşı stratejidir. Onların stratejik hamlesine karşılık karşı hamledir. Artık arkadaşlarımızın strateji öğrenmesi lazımdır. Her Allah diyenin peşinden gidecek değilsiniz. Eğer öyle olursanız çok tongalara düşersiniz, çok oltaya gelirsiniz. Onlar böyle davrandığı müddetçe biz de böyle davranmaya devam edeceğiz. Kimse bundan başka bir şey beklemesin. Saygısızlara saygı göstermeyeceğiz. Bizi yok sayanları yok sayacağız. Bizi kendilerine kuyruk yapmak isteyenlere baş olduğumuzu göstereceğiz!”
İzlemek için tıklayınız