11.14.2024

Atila Sertel’den basın kartı tepkisi: ‘Gazeteciler alamıyor İletişim Başkanlığı çalışanlarına dağıtıyor’

Atila Sertel’den basın kartı tepkisi: ‘Gazeteciler alamıyor İletişim Başkanlığı çalışanlarına dağıtıyor’

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bütçe görüşmelerinin komisyon süreci Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşlarının bütçesiyle tamamlandı. 

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bütçesi üzerine söz alan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Atila Sertel, İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un görüşmelere katılmamasını eleştirdi. 

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a basın kartıyla ilgili yaşanan sorunları aktaran Sertel, “Basın kartının sadece rengini değiştirmediler. Sarı basın kartını turkuaz yaptılar. Ama asıl yaptıkları, istediklerine basın kartını vermek ve gerçekten gazetecilik yapan ancak muhalif duruşlarıyla bilinen ya da değişik nedenlerle fişlenen kişilerin basın kartlarını vermemek” dedi.

“HERKESE VERİLMESİ DOĞRU DEĞİL”

Tüm şartları taşımasına rağmen bazı gazetecilere basın kartı verilmediğini belirten Atila Sertel, buna karşın İletişim Başkanlığı’nda görev yapanlara basın kartı dağıtıldığına ilişkin bilgiler aldığını ifade etti. Sertel, şöyle konuştu:

“Pek çok arkadaşımız, basın kartını kimlik olarak ve gazeteciliğin kendilerine tanıdığı kimlik olarak kullanan insanlardır. Ama şunu duyuyorum ve çok üzülüyorum ve bu doğruysa gerçekten bu uygulamanın hemen durdurulmasını talep ediyorum: İletişim Başkanlığına göreve başlayan kişilerin bazı memur, işçi, her ne olursa olsun, İletişim Başkanlığında çalışmaya başladıktan birkaç ay sonra basın kartını cebine koyduklarını ve İletişim Başkanlığı’nın bu yetkide olduğunu biliyorum ve duyuyorum. Ama basın kartı, gazetecilerin kullanacağı, kendilerini tanıtacağı bir kimlik kartıdır. Bu kimlik kartının herkese verilmesini de doğru bulmadığımı burada ifade etmek istiyorum.” 

GAZETECİLER YASAKLI

İzmir’de yayın hayatına başlayan ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası kapatılan Son Dakika isimli gazetede görev aldıkları için altı yıldır mağdur edilen İzmirli gazetecilerden de bahseden CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel, şunları söyledi:

“İzmir’de 27 Temmuz’da çıkan kararnameden önce kapatılan bir gazete var; adı Son Dakika gazetesi. Bu gazete 14 Haziran 2011 tarihinde 50 lira sermayeyle Saygılı ve Gökhan Karaca tarafından kurulmuş. Gökhan Karaca’nın şu anki Karaca’yla, içeride yatan ve FETÖ’den dava edilmiş, hapis cezası almış, Karaca’yla ne ilgisi var bilmiyorum ama Eflatun Saygılı’nın kurduğu yönetim kurulunda hisseler Metin Kocakurt’a devredilmiş ve sonra Metin Kocakurt, Mehmet Tahir Kocakurt, Selçuk Sarıkaya ve Kail Senih Kasap diye yönetim kurulu üyesi oluşmuş ama şirketin yönetimine girenlerin tamamı FETÖ’cü olarak yargılanmış ve birisi de Kocakurt’un bir abisi de kaçak olan FETÖ’nün dünya imamlarından Barbaros Kocakurt; bu kişi 2014 yılında yurt dışına kaçtı ve hâlen aranıyor.”

“PATRONUN YASAĞI KALDIRILDI AMA…”

Sertel şöyle devam etti:

“Bu adı SAYKAR olan şirket, Son Dakika gazetesi, burada çalışan arkadaşlarımız ve sadece gazeteci oldukları ve iş buldukları için çalışan gazeteci arkadaşlarımız cezalandırılırken; bu Saygılı ailesi, Ege Üniversitesinin geçmişte atanmış ve FETÖ’cü olarak bilinen ve firar eden Cüneyt Hoşcoşkun’un arsasında bir cami inşa ettiler; Saygılı Cami. Cüneyt Hoşcoşkun Ege Üniversitesi’nin arazisini, arsasını verdi, temel attılar ve ne yazık ki 30 milyona mal olan bu güzel, görkemli camiyi de Sayın Cumhurbaşkanına törenle açtırdılar. Bu camiyi açanlar baba, oğul, bu arkadaşlar da FETÖ’den değişik nedenlerle gözaltına alınıp ifade verdiler ve geçmişte ‘FETÖ Borsası’ adlı kitapta isimleri var. Diyeceğim o ki onlar FETÖ’cü olur olmaz, beni çok ilgilendirmiyor ama bu kişiyle ilgili hiçbir cezai uygulama yapılmadığı gibi, pasaportu da kendisine teslim edildi ve Saygılı, bugün pasaportuyla artık yurt dışına çıkabiliyor. Ama ne yazık ki Son Dakika gazetesinde çalışan 10 arkadaşımız, basın kartı alamıyor, basın kartı hakkını kaybettirdiler ve bu 10 arkadaşımız için ‘sakıncalı’ diye basın kartlarından İletişim Başkanlığından başvuruları bile yapılamıyor. Ben, buradaki hakkaniyet temelinde bakılması gerektiğini düşünüyorum.”