09.19.2024

Bahçeli’den depremzedelere ‘kanı bozuk’ suçlaması

10 ilde büyük yıkım ve can kaybına neden olan Kahramanmaraş merkezli depremlerden 9 gün sonra ortaya çıkan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, depremzedelere yardıma koşan Ahbap Derneği’ni sahtekarlıkla suçladı. Bahçeli, ‘‘Devletin yetişemediği ne vardır ki Ahbapçılar ve Babalacılar kanat çırpmaktadır? Bu sahtekarların artık televizyonlarda yer almaması lazımdır.’’ dedi. Arama kurtarma çalışmalarının geç başlamasına ve yakınlarının enkaz altında can vermesine tepki gösteren depremzedeleri teki gösteren Bahçeli, ”Devlet nerede’ diyenlere de bir çift sözüm pek tabii vardır ve olması da doğaldır. “Deprem bölgesinde her şey var, sadece devlet yok” diyen kanı bozuklar size söylüyorum; devlet baktığınız ve bastığınız her yerde tüm heybetiyle, tüm haysiyetiyle, tüm hükümranlığıyla havidir, hakimdir, hadimdir.” ifadelerini kullandı.

Partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

”Milli birlik ve beraberlik ruhuyla kenetlenmemiz ve birbirimize şifa olmamız gereken alacakaranlık bir dönemdeyiz. Yara bere içindeyiz, ama mutlaka iyileşeceğiz. Kırık dökük haldeyiz, ama muhakkak düzeleceğiz.

Manevi bir imtihandayız, ama alnımızın akıyla bu imtihandan bihakkın çıkacağız. Derdi veren Allah’ın dermanını da vereceğine inanıyoruz. Hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine iman ediyoruz. Duanın itimadıyla, dayanışmanın imkanıyla, devletin iradesiyle ve milletin irfanıyla içinde bocaladığımız zor günleri aşacağız, daha doğrusu aşmak mecburiyetindeyiz.

Sarsıldık, fakat düşmeyeceğiz. İnsanlarımızı kaybettik, fakat milletçe kaybolmayacağız. Binalar üzerimize çöktü, fakat çarenin tükenmediğini, ümitlerin bitmediğini, ışığın sönmediğini, Türkiye’nin tökezlemediğini göstereceğiz. Bunu el ele vererek, yüreklerimizi birleştirerek yapacağız ve başaracağız. Diyor ya Hz. Mevlana: “Ümitsizliğin ardında nice ümitler var, karanlığın ardında nice güneşler var.”

KUKLALARI GÖRDÜK, KUKLACILARI TANIDIK, ŞER KUMPANYALARA TANIK OLDUK

Asırlar boyunca tarihin karanlık ve kuytu köşelerinde umut kazıları yaptık, araya araya muzaffer devirleri ve mucizevi yükselişleri kanımızla ve terimizle bulduk. Savaşlara, doğal afetlere, salgın hastalıklara, darbe teşebbüslerine, terör saldırılarına, ekonomik operasyonlara, isyan girişimlerine, istiklalimize yönelik menfur suikastlara karşı aynı cephede mücadele ettik, etle kemik gibi birbirimize eklemlendik. Kuklaları gördük, kuklacıları tanıdık, şer kumpanyalara tanık olduk.

Sahne alan pis oyunları, süregelen habis projeleri, devamlı kamçılanan sinsi hesapları, siğil gibi uç vermiş art niyetli çevreleri müşahede ve mütalaa edip saflarımızı sıkı tuttuk.

Enkazın üzerinde tepinen, göçüğün altında ikbal tezgâhı kuran, feryadımızdan siyasi rant aşırmak için çırpınan utanmazlara her dönemde bilavasıta şahitlik ettik. İnsanlarımız imdat çağrısı yaparken, milletimizin ahları vahları arşı titretirken, afetzedeler can havliyle hayata tutunmaya çalışırken; kazanç ve çıkar çetelesi tutan vicdan ve insanlık fukaralarını esefle, ibretle, öfkeyle izledik. Ne varsa yaşadık, görmemiz gereken her şeye şahit olduk.

ÇAPULCULARI DİŞİMİZİ SIKARAK TAKİP EDİYORUZ, NOTLARIMIZI DA ALIYORUZ

İyiliğe sessiz kalıp kötülüğe nefes olan çapulcuları dişimizi sıkarak, tahammül sınırlarımızı zorlayarak takip ediyor, lazım gelen notlarımızı da alıyoruz. Türkiye’miz devasa bir felaketin pençesindedir. Olağanüstü bir dönemden geçtiğimiz kuşkusuzdur. Ne var ki yaşadığımız deprem felaketi ne ilk ne de son olacaktır. Yerin altında zamanla biriken, ardından kırılan fay hatlarının çatlaklarından yerin üstüne çıkan şiddet enerjisi ve jeoloji gerçeğiyle yaşamak, bunun da vahim sonuçlarını en aza indirmek durumundayız. Hayat planımızı artık buna müzahir tesis etmeliyiz.

Kentleşme politikalarımızı gözden geçirip, bina yapılarını, yer tutma ve yerleşme stratejilerini doğal afetlerin risk ve tehditlerini dikkate alarak yeni baştan değerlendirmeliyiz. Nitekim bunu hemen yapmalıyız. Şiddeti, ağır sonuçları, etkilediği alan ve nüfus itibariyle son yüz yıl içinde maruz kaldığımız en büyük deprem felaketi karşısında çetin bir sınavdan ve sınamadan geçiyoruz. Bunu idrak etmeden atacağımız her adım, söyleyeceğimiz her söz boşluğa düşmeye mahkumdur.

Devletimiz ve hükümetimiz en aşağılık karalama ve iftira kampanyalarına aldırış etmeden tarihi görevinin gereğini dört başı mamur şekilde yaptı, buna da devam etmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız depremle yıkıma uğrayan illerimize intikal ederek incelemelerde bulundu, vatandaşlarımızla buluştu, görüştü, acıları paylaştı, gözyaşlarını silmek için çaba gösterdi.

Ben de, titiz ve hassas kurtarma çalışmalarını meşgul etmemek, bilhassa Sayın Cumhurbaşkanımızın deprem bölgesinde olmasından dolayı gelişmeleri anbean Ankara’dan takip ettim. Başkaları gibi şov peşinde değiliz. İstismar yarışında değiliz. Haksız ve hamasi temelli siyasi eleştiri yapmak için fırsat kollayan bir ilkelliğe ve ilkesizliğe hiç sahip değiliz. Milletimizin yaşadığı her acı benim acımdır, bizim acımızdır. Karnımızdan konuşmayız, karambolden sallamayız.

Depremle mücadeleye nifak tohumları ekmek için faal halde olan siyasi kokuşmuşlara, felaketi siyasileştirmek için ortalıkta gezen irili ufaklı tabansızlara asla benzemeyiz.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı olarak depremden zarar görmüş illerimizi ve tüm vatandaşlarımızı bir program dâhilinde ziyaret etmek amacıyla geçen hafta aldığım kararı tatbik etmek için makul bir zaman kollamıştım. O zaman gelmiştir, şimdi vakit yollara düşme vaktidir.

Osmaniye, Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana ve Malatya’da milletimle tek yürek olacağım, tek ses olacağım, mahzun illerimizin ve mağdur vatandaşlarımızın hepsini birden, çalışmaların aksamasına fırsat vermeden sırayla ziyaret edeceğim.

Milliyetçi Hareket Partisi nerede diye soranları ciddiye alıp cevap verecek değilim. Ancak yine de bir hatırlatma yapmadan geçmeyeceğim.

Biz her yerdeyiz, göz pınarlarından sicim gibi akan yaşlardayız, viraneye dönmüş gönüllerdeyiz, kimse var mı diye soran dillerdeyiz, beton blokların arasında can arayan, yetim yavruların başını okşayan, ailesini kaybetmiş mazlumların yanında duran, Fatiha okuyan, tabutlara omuz veren, milletimizin derdiyle dertlenen hem kahırlı hem sevdalı hem de kararlı yürekleriz.

DEVLET NEREDE DİYEN KANI BOZUKLAR SİZE SÖYLÜYORUM

Devlet nerede diyenlere de bir çift sözüm pek tabii vardır ve olması da doğaldır. “Deprem bölgesinde her şey var, sadece devlet yok” diyen kanı bozuklar size söylüyorum; devlet baktığınız ve bastığınız her yerde tüm heybetiyle, tüm haysiyetiyle, tüm hükümranlığıyla havidir, hakimdir, hadimdir.

Şu hassas günlerde ağır konuşuyorum, kimse kusura bakmasın, ama mecburum; devlet yok diyen kalite ve karakter yoksunları iç işgal cephesinde konuşlanmış işbirlikçi sefillerdir. Bunlar baksa da göremez, görse de itiraf edemez. 30 yıl eğri büyüyen bir ağacın bir anda doğrulmasını elbette beklemiyoruz. Ancak kızgın kireci elle yoğurmanın, insani defosu aleni olan müfteri ve müfsitlere tahammül etmekten daha evla olduğuna da her şeyimizle inanıyoruz. Felaketi fırsata çevirmek isteyen simsarlar görülmektedir. Umudunu iktidarın yıpranmasına bağlayan izansızlar iş başındadır.

Menfaatperestler, sosyal medya gösterisi yapan haşaratlar, acılarımızı malzeme yapan ucuz reklam meraklısı aymazlar, tribüne oynayan asalaklar hepsi birden ortalığa üşüşmüştür. Felaketin derece ve düzeyi büyük olunca ister istemez arama ve kurtarma çalışmalarında bazı gecikmeler, mücbir eksiklikler yaşanmaktadır.

Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi ülkede görülürse görülsün, bu çaptaki doğal afetle ve yıkıcı etkileriyle başa çıkmak kolay değildir. Bir defa bu hususun altını çizmekle birlikte devletin ve hükümetin hakkını teslim etmek lazımdır. Acının kullanılması, siyasi yağmacılığa heves edilmesi kadar çarpık ve çirkin bir şey yoktur.

“O yapmadı ben yaptım, o gelmedi ben geldim, o yetişemedi ben yetiştim” tartışması ve ayrışması deprem kadar yıkıcıdır, mağdur insanlarımıza, ebediyete irtihal eden vatandaşlarımıza saygısızlık ve haksızlıktır.

Önyargılı tavırlardan bıktık, peşin hükümlü zihniyetlerden usandık, fırsat düşkünü alçaklardan tiksindik.

Gerçekleri çarpıtan, iğneyle kuyu kazar gibi yapılan çalışmaları sulandıran, devlet-millet dayanışmasını imalı sözlerle sakatlamaya gayret eden, sonra da kendisinin tanıtım ve takdimini yapmak için sağa sola sinyal yakan sahtekarları biliyor, görüyor, nefesimizin enselerinde olduğunu buradan duyuruyorum.

Derler ya; sürüde koyunu olmayan çobanla uğraşır. Camide gözü olmayan imamla uğraşır. Hastaneye yolu düşmeyen doktorla uğraşır. Vatan sevgisi olmayan kalpsizler de devletle uğraşır. Milletime söz veriyorum: O uğraşanlarla da biz uğraşacağız.

Devlet nerede diyenler şimdi kulağını açıp dinlesin:

Devlet, depremzedeye ekmek dağıtan belediye başkanıdır, çorba kaynatan, yardım konvoylarının koordinasyonunu yapan, trafiği düzenleyen, asayişi ve güvenliği temin eden isimli isimsiz nice kahramandır.

Devlet, su dağıtan zabıta çavuşudur, arama kurtarma yapan askerdir, AFAD görevlisidir, gönüllü insanlardır.

Devlet, yağmacıyı yakalayıp doğduğuna pişman eden cesur polistir.

Devlet, dozer süren teknisyendir, ambulans süren şofördür, sela okuyan müezzindir, muayene eden doktordur, iğne vuran hemşiredir, pansuman yapan hastabakıcıdır.

Türk yönetim felsefesine göre, devlet millettir, millet devlettir, tarihin zor ve zahmetli dönemlerinde bu ikisini ayırt etmek asla mümkün olmamıştır.

Devleti bir kenara itip, ahbap çavuş ilişkileriyle yardım toplanması, bu kapsamda paralel bir hat kurulması devletin inandırıcılığını bir nevi gölgelemektir, bizim nazarımızda da itibar edilmemesi gereken bir yanlıştır.