Türk Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Enes Bayraklı, Batı’nın Müslüman ülkelere yönelik müdahaleci politikalarının Müslüman karşıtlığı (İslamofobi) ile meşrulaştırıldığını belirterek, “Yüz binlerce insanın canına mal olan Irak işgalinin, İslam dünyasıyla ilgili oluşturulan korku iklimi ve 11 Eylül saldırıları sonrasındaki atmosfer sayesinde meşrulaştığını gördük.” dedi.
Antisemitizm ve Müslüman karşıtlığı üzerine çalışmalar yapan Doç. Dr. Bayraklı, AA muhabirine son akademik çalışmalarda Müslüman karşıtlığının “antisemitizmin yeni formu” olarak ele alındığını ve bu iki kavramın çok fazla ortak noktasının bulunduğunu söyledi.
Irkçı çevrelerde hem Yahudilerle hem de Müslümanlarla ilgili “dünyayı ele geçirmek”, “cami ve sinagoglarda gizli kapaklı işler yapmak” gibi komplo teorilerinin konuşulduğuna işaret eden Bayraklı, “Bu iki gruba karşı ayrımcı uygulamaların ve gayriinsani saldırıların meşrulaştırılmasına yönelik bir yaklaşım var. Bunlar zamanla terör saldırılarına ve hatta soykırıma kadar gidebiliyor. Tarihte bunun örneğini Yahudilere yapılan Holokost’ta ve Müslümanlara yapılan Srebrenitsa Soykırımı’nda görebiliyoruz.” diye konuştu.
“Avrupa’da İslam düşmanlığı, ırkçılığın daha kabul edilebilir formu”
Avusturya’nın Müslüman karşıtlığı ve antisemitizmin benzerliklerini gösteren önemli örnek ülkelerden olduğuna dikkati çeken Bayraklı, “1920’lerde Viyana’nın antisemitik bir lideri var. O diyor ki ‘Viyana Kudüs olmayacak!’ 1980’lere geldiğimizde çok kültürlülükten rahatsız olan bir aşırı sağcılar ‘Viyana Chicago olmayacak!’ dediğini görüyoruz. Sene 2005 olduğunda ise aşırı sağcı partinin sloganı ‘Viyana İstanbul olmayacak!’ idi. Görüldüğü üzere nefretin ve ırkçılığın objesi değişse de kendisi aynı kalıyor.” ifadesini kullandı.
Bayraklı, hem Müslüman karşıtlığının hem de antisemitizmin “ırkçılık türü” olarak tanımlanabileceğini dile getirerek, “Müslümanlık bir ırk değil ama Müslümanlar kültürel farklılıklar temelli ırkçılığa maruz kalıyor. Bu anlamda akademik çevreler Müslümanların maruz kaldığı nefreti ‘kültürel ırkçılık’ olarak tanımlamaya başladı.” şeklinde konuştu.
Yahudi Soykırımı’nın Avrupa toplumları üzerinde de büyük travma oluşturduğunu, antisemitik söylem ve yaklaşımların artık olması gerektiği gibi hukuki çerçevesinin bulunduğunu belirten Bayraklı, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bugün Avrupa’da antisemitik söylemleri dile getirmenin olması gerektiği gibi çok ciddi cezaları var ama Müslümanlar yeni zayıflar ve deyim yerindeyse ‘kolay lokma’ oldukları için ırkçı çevreler nefretlerini onlara yöneltmiş durumda. Bugün maalesef Avrupa’da ‘İslam düşmanlığı’ ırkçılığın daha kabul edilebilir formu olarak karşımıza çıkıyor. Müslüman nefreti devletler ve siyasetçiler eliyle legalleştirilip, yaygınlaştırılıyor. Burka yasağı, burkini yasağı, sünnet yasağı ve toplantılarda karşı cinsle tokalaşma zorunluğu gibi dayatmalar yapılıyor.”
Milyar dolarlık endüstri olarak Müslüman karşıtlığı
Soğuk Savaş sonrası komünizmin çökmesiyle Batı’da bazı çevrelerin yeni düşman olarak İslam dünyasını tayin ettiğini ve Müslüman karşıtlığının yaygınlaştığını söyleyen Bayraklı, “Medya eliyle ve Hollywood filmleriyle İslam düşmanlığının toplumlara zerk edildiğine şahit olduk. Bunun üzerine bir de terör dalgası eklenince İslam’ın şiddetle ve terörle özdeşleştirilip, Müslümanların bir güvenlik sorunu haline getirildiğini gördük.” diye konuştu.
Bayraklı, Müslüman karşıtlığının doğal süreçle yükselişe geçmediğinin altını çizerek, “Müslümanlar ile ilgili korku ve nefret, belli çevreler tarafından toplumlara empoze edilen, sistematik olarak yaygınlaştırılıp finanse edilen bir çalışmanın ürünü. Milyarlarca dolarlık bir endüstri ile ‘Müslüman öcüsü’ yaratılıyor.” dedi.
Batı’da Müslüman karşıtlığıyla yolsuzluklar gizleniyor
Bayraklı, Batı’da Müslüman karşıtlığının yaygınlaştırılmasıyla ilgili şunları söyledi:
“Her şeyden önce Batı’daki Müslümanlara yönelik ayrımcı politikalar ve göçmenleri asimile etme çalışmalarına bir zemin bulunuyor. Batı’nın Müslüman ülkelere yönelik müdahaleci politikaları da İslamofobi ile meşrulaştırılıyor. Irak’ın işgali bunun tipik örneği. Yüz binlerce insanın canına mal olan bu sürecin, İslam ve Müslümanlarla ilgili oluşturulan korku iklimi ve 11 Eylül sonrasındaki atmosfer neticesinde meşrulaştığını gördük.”
Müslüman karşıtlığının, dış politikadaki müdahaleci tutumu meşrulaştırmak için kullanılmasının yanı sıra Avrupa ülkelerinde yapılan yolsuzlukları gizlemek için de kullanıldığını kaydeden Bayraklı, bu duruma eski Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’u örnek gösterdi. Bayraklı, “Kurz, Hristiyan Demokrat Partiden gelmiş olmasına rağmen, Müslümanları günah keçisi ilan ederek ciddi oy konsodilasyonu sağladı. Kurz Müslümanları kitlelerin önüne atarken arka planda çok ciddi yolsuzluk ilişkileri ağı ördü. Neticesinde de büyük bir skandalla istifa etmek zorunda kaldı.” diye konuştu.