09.19.2024

Ben İsrail hapishanesinde Filistin asıllı Fransız bir tutukluyum: İşte yaşananların perde arkası

İsrail ne pahasına olursa olsun biz Filistinlileri topraklarımızdan çıkarmak ve bu hedefe ulaşmak için uluslararası sessizlik istiyor

18 Ağustos’ta İsrail işgal güçleri, eskiden avukatlık yaptığım mahkum hakları örgütü Addameer ofisleri de dahil olmak üzere Batı Şeria’daki 7 Filistinli sivil toplum kuruluşunun (STK) ofislerini basarak kapattı.

Hedeflenen STK’ler arasında Filistin’deki en önemli insan hakları grupları ve popüler örgütlerden bazıları vardı. İnsan hakları ihlallerini belgeleyen ve uluslararası kamuoyunda İsrail’in suçlarının hesabını vermesini talep eden El-Hak veya İsrail’in tarım arazilerini ve altyapısını tahrip etmesiyle savunmasız hale gelen çiftçilerle Filistinli topluluklara yardımcı olan Tarımsal Çalışma Komiteleri Birliği bu kuruluşlar arasında.

Bu gelişmeler, yerleşimci sömürgecilik politikalarına karşı direnişi önlemek için Filistin demokrasisinin ve sivil toplumunun gelişimini baltalamayı amaçlayan uzun vadeli bir İsrail politikasının son aşaması.

Birinci İntifada’nın sona ermesi ve 1990’ların Oslo Anlaşmaları’yla işgal altındaki Filistin’de örgütlü siyasi hayat zayıflarken, Avrupalı ve diğer yabancı bağışçıların şartlı finansmanına dayanan STK’lerde büyük bir artış yaşandı.

Şimdi gelinen noktadaysa, yalnızca insan hakları ihlallerini belgelemek ve hesap verebilirlik süreçlerini başlatmak amacıyla çalışan STK’ler bile İsrail işgal makamları tarafından sözümona “terörist” olarak suçlanıyor ve kapatılıyor.

Bu baskı, ABD ve İsrail’in sözümona “yüzyılın anlaşmasını” ilerletme adına, Filistinlilerin ulusal hak arayışını sona erdirmeyi amaçlayan bu siyasi projeye muhalif sesleri susturma çabaları çerçevesinde, Donald Trump’ın başkanlığı sırasında yükselişe geçti.

O halde tanık olduğumuz şey, İsrail’in Filistinlileri ve mücadelelerini nihayet ezmek, herhangi bir kolektif siyasi hareketin kökünü kurutmak, bizi parçalayıp, toplumsaldan bireyselliğe indirgenmiş “insani” veya ekonomik sorunlar seviyesinde tutmak için yaptığı bir girişim.

Kendi yaşam deneyimim bu gidişatı doğruluyor. Birincisi, öğrenci aktivisti olarak faaliyetlerim İsrailliler tarafından yasaklandı, defalarca tutuklandım ve yargılanmadan gözaltında tutuldum.

2011’de hapishaneden çıktıktan sonra, İsrail sömürge askeri mahkeme sisteminin herhangi bir yargı sürecinden yoksun olduğunu kanıtlamasına ve Filistinlilere dair karar verirken ırkçılık yapmasına rağmen, siyasi mahkumlara ve ailelerine yasal ve manevi destek sağlamak için bir avukat olarak yeniden eğitim aldım.

Ancak bu bile İsrail tarafından suç sayıldı. Ailem sınır dışı edildi ve defalarca taciz edildim, gözetlendim, bir kez daha tutuklandım ve bu yazıyı yazdığım İsrail hapishanesinde (2022 Mart’tan beri) yargılanmadan tutuldum.

4 Eylül’de, İsrail işgal yetkilileri (acımasızca ve son dakikada) “gizli bilgilere” dayanarak idari tutukluluğumu ikinci kez yeniledi ve keyfi tutukluluğumu 4 Aralık’a kadar uzattı.

Nihai sonuç olarak İsrail ne pahasına olursa olsun Filistinlileri topraklarımızdan çıkarmak ve bu hedefe ulaşmak için uluslararası alanda sessizlik istiyor. Silvan ve Şeyh Cerrah gibi Kudüs mahallelerinde veya Batı Şeria’daki Masafer Yatta gibi yerlerde  bu hedefe adım adım yaklaştığını görüyoruz.

Joe Biden, Trump’ın en berbat politikalarının çoğunu henüz tersine çevirmedi veya ABD politikasını İsrail faşizminden uzaklaştıracak bir şey yapmadı. Diğer taraftan Avrupa devletler de, son gelişmelerden duydukları endişeyi dile getirmelerine rağmen henüz somut bir uygulamaya geçmedi.

Bunun yerine, tıpkı vatandaşı olduğum ve özgürlüğüm için kılını kıpırdatmayan Fransa gibi, özgürce ticaret yapmaya ve İsrail’le bağları desteklemeye devam ediyorlar,.

Gerçekten de benim durumumla ilgili Fransız hükümetinin çabalarının bu kadar zayıf olması olağanüstü Yurtdışındaki bir askeri mahkeme kendi vatandaşlarından birini aylarca keyfi olarak tutukladı ve yasadışı yollarla sınır dışı edilmek üzere hedef aldı.

Bununla birlikte biz Filistinliler halen burada olduğumuz, halen umutlu olduğumuz ve bize usulsüzce dayatılan adaletsizliklere direnmeye devam ettiğimiz sürece, İsrail’in nihai hedefi belirsizliğini koruyacak.