09.20.2024

Can Atalay’ın tahliye talebinin reddedilmesi kararına yapılan itiraz da reddedildi

TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tahliye talebini reddeden Yargıtay, karara yapılan itirazı da reddetti

TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tahliye talebini reddeden Yargıtay, karara yapılan itirazı da reddetti.

Gezi Davası’ndan tutuklu Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tahliye talebinin reddine karşı, avukatları tarafından yapılan itiraz, Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından reddedildi. Yargıtay 4’üncü Ceza Dairesi, Atalay’ın milletvekili seçilmesinin ardından kendisine verilen 18 yıl hapis cezasının durdurulması ve tahliye edilmesi yönündeki başvuruyu reddeden 3’üncü Ceza Dairesi’nin kararını yerinde buldu.

Yargıtay 4’üncü Ceza Dairesi, bu karara karşı yapılan itirazı bire karşı 4 oyla reddetti.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, tahliye isteminin reddine ilişkin 13 Temmuz’da verdiği kararında, şu ifadeler yer almıştı:

“Sanığın üzerine atılı cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme suçunun Anayasa’nın 14. maddesi kapsamında yer alması ve soruşturmasına seçimden önce başlanmış olması dikkate alındığında, Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrası ikinci cümlesi uyarınca yasama dokunulmazlığından faydalanamayacağı kanaatine varılmakla, yargılamanın genel usul hükümlerine göre devam etmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.”

YARGITAY ÜYESİ KARARA MUHALEFET ŞERHİ KOYDU: ŞEKİL ÖZGÜRLÜĞÜN İKİZ KARDEŞİDİR

ANKA’da yer alan habere göre, Yargıtay 4. Ceza Dairesi üyesi Özgür Cevahir ise karara muhalefet şerhi koydu. Alman hukukçu Rudolph Von Jhering’in “Şekil özgürlüğün ikiz kardeşi, keyfiliğin can düşmanıdır. Temel hak ve özgürlüklere müdahalede sıkı bir şekil denetimi yapılmalı, normun hukuki belirlilik ve hukuki güvenliği sağlayıp sağlamadığı irdelenmelidir” sözüne yer vererek, şunları belirtti:

“Somut olayda yasama dokunulmazlığını kazanan sanığın bu hakkına müdahalenin dayanağı olan Anayasa 14. maddenin yeterli açıklıkta olmadığı sabittir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay ceza daireleri kararları arasında 14. maddenin belirlilik ve öngörülebilirliği konusunda oluşan içtihat farklılığı bu normun belirlilik ve öngörülebilirlik, dolayısıyla kanunilik koşulunu sağlamadığı konusunda yeterli fikir vermektedir.”

Cevahir, Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki Gergerlioğlu ve Berberoğlu kararlarını da hatırlatarak, şerhini şöyle sürdürdü:

“Sonuç olarak Anayasa’nın 14. maddesinin birinci fıkrasının metni, Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar’ ibaresini, dolayısıyla da Anayasa’nın 14. maddesinin birinci fıkrası kapsamına girmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığı dışında bırakılan suçları salt yargı organlarının kararlarıyla anlamlı bir şekilde belirlemeye ve böylece belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yorumlamaya elverişli değildir.

‘ÖNGÖRÜLEBİLİRLİĞİ SAĞLAMAK MÜMKÜN DEĞİL’

Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; Anayasa’nın 14. maddesinin üçüncü fıkrasından ve Anayasa’nın seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkını düzenleyen 67. maddesinin üçüncü fıkrası hükümlerinden hareketle Anayasa’nın 83. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar’ ibaresinin kapsamına hangi suçların girdiği konusunda kanun koyucunun düzenlemesi dışında yargı organlarınca yapılan yorumlarla belirlilik ve öngörülebilirliği sağlamanın mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

‘SEÇMEN İRADESİNİN PARLAMENTOYA YANSIMASINI ÖNLEYECEK’

Oysa milletvekilliği görevi demokratik bir siyasal hayatın bahşettiği üstün bir kamusal yarar ve öneme sahiptir. Tam da bu sebeple milletvekilleri anayasal bir koruma alanına sahip kılınmıştır. Seçilmiş milletvekillerinin ifade özgürlüğünü veya milletvekilliği görevini yerine getirmek için kullandıkları diğer hak ve özgürlüklerine yapılacak ölçüsüz müdahaleler halk iradesiyle oluşan siyasal temsil yetkisini ortadan kaldıracak seçmen iradesinin parlamentoya yansımasını önleyecektir.

Netice olarak milletvekili seçilmesinden ve genel olarak yasama dokunulmazlığına sahip olmasından sonra yargılanmasına devam edilerek mahkûm edilmesinin başvurucunun Anayasa’nın 67. maddesi ile korunan haklarını ihlal ettiği ve ihlalin yasama dokunulmazlığının, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının korunmasına ilişkin temel güvencelere sahip, belirliliği ve öngörülebilirliği sağlayan anayasal veya yasal bir düzenlemenin bulunmamasından kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır.”