11.14.2024

‘Dünyanın gözü’

Her savaş; özellikle İsrail ile Filistin arasında yaşanan orantısız güçlerin savaşı birçok şeyle birlikte dünya sisteminin kalitesi ve gücünü gösteriyor. Gazze’de tamamen savunmasız ve günahsız çocuk, kadın ve sivillerin ölümü on bine doğru gidiyor. Hastaneler, mülteci kampları, okullar, camiler ve caddeler aralıksız bombalanıyor. Bombardımanlarla boşaltılan Gazze’nin kuzey bölgesi şimdi kara harekatıyla taranıyor.

Kimin silahlı, kimin sivil olduğuna bakılmaksızın; hepsinin ölümü hak ettiği politikasıyla, bir millet dünyanın gözü önünde yok ediliyor. Dünyanın gözü önünde…

İsrail saldırılarının küresel politik sistem adını gösterdiği şey “dünyanın gözü önünde katliam” cümlesindeki “dünyanın gözü” olan ortak vicdan ve insanlık duygusunun çaresizliğidir. Zaten, her krizde ya tamamen ya da büyük ölçüde büyük ölçüde İsrail’in yanında saf tutan ABD ve Avrupa hükümetlerinin bu kez en ileri destekle sahnede yer alması hep kısık olan “dünyanın gözü”nü tamamen kapattı. Sivil ölümlerini görmezden gelen insanlık dışı bir pratiği dünya sisteminin merkezine oturttu. O kadar ki, ABD ve Avrupa’da sokaklara taşan ve İslam dünyası sokaklarının ötesine varan kamuoyu tepkilerini bile baskılandı. Yok sayıldı ve hatta bazen yasakladı. Bu yüzden, yakın geçmişte sivil ölümleriyle sonuçlanan çok katliam örneği olmasına rağmen şimdi yaşanmakta olan hepsinin ötesinde bir trajedinin adı oldu.

Çünkü bu kez katledenler sivil ölümleri inkar etmiyor ve bunu hedefine ulaşmak için bir ihtiyaç olarak gördüğünü gizlemiyor. Yani, insanlığın ölümünde bir eşik daha aşılmış bulunuyor. Utanmak ve gizleme çabası dahi sergilenmiyor.

Gazze’nin ölümü gösterdi ki küresel sistem dünya için güvenlik üretmediği gibi, yanlı olmaktan da çekinmiyor. Özellikle ABD’nin coşkulu desteği ve ateşkesi konuşturmama politikası bunu teyid ediyor.

İsrail’e tanıdığı ayrıcalık ve sunduğu destek ABD’nin önemsediği zannedilen İslam dünyası ile işbirliği politikasını da anlamsızlaştırdı. İslam dünyası da İsrail’e ayrıcalık tutumunu biliyordu ama “bu kadar” aşırı olabileceğini şimdi tecrübe etti. Daha azında siyasi ve diplomatik açıdan başarısız olanlar “bu kadarı”nda elbette hepten yetersiz kalacaklardı. Öyle de oldu.

Sivil ölümleri görmezden gelen ve umursamayan tavır küresel sistemin zannedildiği kadar becerikli, vizyoner ve “biraz olsun adil” olmadığını gösterdi. Büyük savaşların, acıların ardından insanlık, savaş hukuku, ortak insani değerler ve insan haklarına ulaşmıştı. Yüzyıllar boyunca oluşan insanlık tecrübesinin ardından şimdi 21. yüzyıldayız ve Gazze’de yaşananlara karşı bencilce duyarsızlığın ortaçağdan hiçbir farkı bulunmuyor.

Öte yandan, ne Batı ne de İslam dünyası tek tek veya birlikte böylesine büyük bir trajediye karşı değil önleyici hamle yapabilmek, ortak bir müzakere modeli bile geliştiremiyor. Sivil ölümleri durduracak bir masa kuramıyor… Bu da İsrail’in Gazze saldırısı sonrası ortaya çıkan yeni bir durumdur ve elbette uzun yıllar güvensizlik yaratacak büyük bir küresel sorundur.

Her şey “dünyanın gözü” önünde oluyor ve aslında birden çok göz olduğu için hepsi başka tarafa bakarak İsrail’in işini bitirmesini bekliyor. Filistin meselesinde duyarlılık taşıyan İslam ülkeleri ne yazık ki aynı durumda bulunuyor. Zaten bir ortak siyasi ve diplomatik güç mekanizmaları yoktu. Tabiatıyla, 7 Ekim’den sonra ortaya çıkan muazzam dengesizliğe karşı hazırlıkları hiç yoktu. Hükümetler düzeyinde ABD’ye gösterilen tepkiler bile bu yüzden cılız ve içten içe bir sabah kalkıldığında her şeyin bitmesini uman çaresizlik içeriyor. Dindaşlarının bitmek tükenmek bilmez hamaset ve atıp tutmaları büyük bir trajediyle sınanırken; gerçekte hep yalnız olan Filistin, makus talihinin yeni perdesinde böylelikle yeniden yalnızlığa mahkum oluyor.