11.14.2024

Filistin davası

Filistinli kadın yazar Adanya Şibli (Adania Shibli) “Küçük Bir Ayrıntı” adlı romanıyla, Alman edebiyat derneği Litprom’un LiBeraturpreis 2023 ödülünü kazandı. 20 Ekim’de Frankfurt Kitap Fuarı’nda ödül töreni yapılacaktı. Fakat dernek “Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısı nedeniyle kimsenin kutlama yapmak istememesini” gerekçe göstererek ödül törenini “ertelediğini” açıklanmıştı.

Fakat dünkü haberlere göre Şibli’nin ödül töreni “Kitap Fuarı programından çıkarıldı.”

Almanların “aman bize anti semit denilmesin” kompleksi olsa gerek. Alman polisi İsrail taraftarı gösterileri serbest bırakıyor ama Gazze katliamını protesto eden gösterileri yasakladı. Hemen bütün Avrupa’da böyle.

Edebiyatçılar Litprom’un Sibli’ye karşı yapıtğı bu ayırımcılığı protesto ediyor. Pretesto eden edebiyatçıların yelpazesine bakın: Tanzanyalı edebiyatçı Abdulrezak Gurnah, Polonyalı yazar Olga Tokarczuk, Kongolu yazar Emmanuel Dongala ve Kanadalı yazar Naomi Klein…

FELAKET YILLARI

Yazar Adanya Şibli 1974 Filistin doğumlu. Yüksek öğrenimini Kudüs’teki İbrani Üniversitesi’nde (Hebrew University) yapmış.

Bu üniversite 1918’de, daha Yahudi devleti kurulmadan önce kurulmuştu. İsrail Devleti kurulunca Kudüs’e taşındı. Kurucuları arasında Einstein da vardır. Akademik kalitesi çok yüksek bir üniversitedir. Buradan mezun olan Şibli University of East London’da doktora yapmış. Yayınlanmış eserleri var, çeşitli edebiyat ödülleri kazanmış.

‘LiBeraturpreis 2023’ ödülünü kazanan “Küçük Bir Ayrıntı” adlı romanında, ne anlatıyor biliyor musunuz?

1949 yazında 700 bin Filistinli Ürdün’e sürülmüştü. Arapça “nıkba” yani bizim telaffuzumuzla “nikbet” (felaket) denilmektedir. Az sayıdaki tarih kitabının sayfalarında kalan bu faciada İsrail askerleri bir grup bedeviyi Negev Çölü’nde öldürüyor. Filistinli bir kızı esir alıp tecavüz ediyorlar, sonra öldürüp kuma gömüyorlar.

Şibli’nin çok iyi eğitimi, yüksek romancı kabiliyeti, böyle bir romana ödül verilmesi… “Anti semitizm” korkusuyla ödülün iptali… Edebiyat aleminin ise Şibli’ye sahip çıkması…

Müslümanlara çok ders var bu olayda…

Roman bizde Can Yayınları’ndan çıktı, tavsiye ederim.

ORTA ÇAĞ’DAN BU YANA

Devletinden önce üniversitesini kuran bir kavimden bahsediyoruz. Dünyanın her tarafına dağılmış Yahudi cemaatlerinin 1948 yılında İsrail devletini kuracak olan süreç, Ortaçağ Avrupa’sında toprak sahibi ve devlet memuru olmaları yasaklanınca ticarete ve felsefeye yönelmeleriyle başlamıştır aslında.

Bugün bütün Müslümanların teknoloji üretimi, bir tek İsrail’in üretiminden çok azdır.

Şunu belirtmeden geçmeyeceğim. David Fromkin’in “Barışa Son Veren Barış” adlı mükemmel eserinde okudum: İngiltere’nin ateist ve aynı zamanda Evanjelik Protestan Başbakanı Lloyd George, 1916’larda, 1917’lerde Filistin’e Yahudi göçünü desteklerken tereddütler içindedir; o çöller bu kadar nüfusu besleyebilir mi? Hele Lord Curzon aç kalacak Yahudileri Filintin’e göndermeye şiddetle karşı çıkıyordu. Fromkin, “bu, Siyonizm tartışmalarının temeliydi” diye yazar.

Fakat botanik bilimcisi Yahudi Aaron Aaronson, 1906’den beri çölde verimli olacak buğday türü araştırıyordu. Filistin’deki Harmon dağı eteklerinde keşfetti yabani buğdayın buna müsait olduğunu bulmuş, Filistin’de kurdukları tarım laboratuvarında geliştirmişti… (S. 242-243)

Sonrası malum, nüfus yerleşiminin ardından 1948’de İsrail devleti kuruldu.

Sevr felaketinin de baş şeytanı, bu Lloyd Geoge idi.

TARİHİN DERSLERİ

Yahudi asıllı tarihçi Bernard Lewis hemen bütün eserlerinde yazar. İslam tarihinin bin yılı aşkın zamanında Müslümanlarla Yahudiler arasında kayda değer bir çatışma yoktu. Temel çatışma Haçlı Seferleridir, aslında imparatorluklar çatışmasıdır. Sonra da Batı sömürgeciliği…

Yahudiler daima Osmanlı’ya ve Cumhuriyet’e sadakat gösterdiler.

Müslümanlarla Yahudiler arasındaki bu tarihi vaziyet, İsrail’in kurulmasıyla kanlı bir çatışmaya dönüştü. İsrail vahşeti, yol açtığı militanlaşma ile İslam dünyasında ortaya çıkan terörist örgütlenmelerin de anasıdır.

Bu mesele “iki devletli çözüm”e ulaşırsa Müslümanların “siyasal”dan “bilimsel”e yönelmesinin ivme kazanacağını düşünüyorum.

Hastanenin bombalanması emrini ancak Hitler verebilirdi, şimdi Gazze kasabı Netanyahu!

Her şeye rağmen, Türkiye, Hakan Fidan’ın önerdiği “garantörlük sistemi” gibi çözüm öneriyle ön palan geçmeli, hamasetten ve husumetten sakınmalıdır.