Cumhuriyet tarihimizde yirmi yıl sürebilmiş bir iktidar yoktu. Atatürk 15 yıl, İnönü 12 yıl, Menderes 10 yıldır.
Yirmi yılda iktidar neler yaptı, neler yapmadı, yapamadı? Aynı yirmi yılda diğer ülkelerdeki iktisadi gelişme, hukuk ve özgürlük indeksleriyle bizdeki gelişmeleri mukayese edersek nasıl bir tablo ortaya çıkar?
Siyasi kültürümüzün rasyonelleşmesi bakımından en önemli soru şudur: İktidarın ilk on yılında hangi politikalarla Türkiye’ye iktisaden büyümüştü, sonra hangi politikalarla krize düştük, milli gelirimiz küçüldü?.. Dışarıda, Türkiye’nin Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmesini ve AB adaylığı statüsünü kazanmasını sağlayan dış politikalar nelerdi?.. Sonra hangi dış politikalar Arapları bile Yunanistan’ın kucağına itti?..
İKİ AYRI POLİTİKA
Cumhurbaşkanı Erdoğan yirmi yılın tümünde doğrular yaptığını, yanlışlarının “devede kulak” olduğunu söylüyor. Muhalifler de tam aksini söylüyor. Halbuki sorulara ancak analitik bakarak cevap aranabilir: Bu iktidarın devraldığı reforme edilmiş ekonomi ile, ilk on yılda, kişi başına gelirimizi 3 bin dolardan 12 bin dolara çıkardığı gerçektir, yanlış politikalarla 8 bin dolara düşürdüğü de gerçektir.
Türkiye’nin Avrupa Parlamentosunda Türk bayraklarıyla ve “evet” oylarıyla alkışlanmasını sağlayan dış politika ile, Avrupa Birliğine “haçlı ittifakı” diyen dış politika aynı iktidarındır ama ayrı politikalardır. Üstelik Türkiye’nin haklı, Avrupa’nın haksız olduğu Kıbrıs gibi milli bir meseleden dolayı değil, referandum propagandası yaptırmadıkları için.
Bir Türkiye vardı, Merkez Bankası Başkanı Ueromoney tarafından “Yılın Merkez Bankası Başkanı” seçilmişti, Durmuş Yılmaz dönemi… Bir de aynı iktidar öyle bir Merkez Bankası oluşturdu ki Putin bile “Türkiye gibi oluruz” diyerek kötü örnek gösterdi.
Yirmi yıl; “nerelerde yanlış yaptık” diye ciddi bir muhasebe çıkarmak ve düzeltmeye yönelmek için yeterli bir “laboratuvar müddeti”dir ama “hatalarımız devede kulak” deyince hiçbir kurulda müzakere ve düzeltme teşebbüsü olmuyor, yanlışlar “inatla” sürdürülüyor, ülke zarar görüyor.
Enflasyondaki patlama ve milli gelirdeki düşüş bu gerçeğin aritmetik kanıtlarıdır.
MESELA EĞİTİM
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 21. Kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşma tipiktir: AKP Partinin hizmetlerini sıralıyor, doğru… Fakat 450 milyar dolar dış borç gerçeği ile son on yılda Malezya, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerin geriden gelip bizi geçtiğini unutmamak gerekir. Gerçek, ancak mukayeselerle görülebilir.
Evet zaten Erdoğan’ınki bir parti konuşması… Fakat 6-7 yıldır olumsuz sonuçlar doğurmakta olan politikaların gözden geçirileceğine dair bir işaret yok. Kendisinin 2019 ve 2020’de yapacağını ilan ettiği reformlar bile yok bu konuşmasında.
Bir örnek olarak eğitim… Kendisinin daha önce “başarısız olduk” dediği eğitim meğer çok başarılıymış. “Profesörü ve doçenti öğrencinin ayağına götürdük” diyerek üniversite politikasını savunuyor.
Bu politikanın, mesela hukuk öğretiminde nasıl kalite kaybettirdiğini Abdülhamit Gül anlatmış, “tabela asmakla Hukuk Fakültesi olmuyor” diyerek öğrenci sayısının ihtiyaca göre azaltılmasını savunmuştu, haklı olarak. (13 Ocak 2022)
Uluslararası atıf indekslerinde İran bizim epey gerimizdeydi; bugün İran bizim iki basamak üstümüzdedir!
DENENMİŞ DOĞRULAR
Verimliliğine bakılmayan dev tesisler, öğretim kadrosunun standardına bakılmayan üniversiteler, ilköğretime kadar müdürleri değiştirilen okullar…
WEF’in (Wold Economic Frorum) 2020 raporunda, Türkiye’nin alt yapıyı geliştirme puanı 67.1’dir çok iyi… Yaşı gelmiş çocukların ortaöğretime devamını sağlama(okullaşma) sıralamasında Türkiye 37. sıradadır, çok iyi…
Fakat… Eğitim sisteminin kalitesi sıralamasında dünyada 101. sıradayız! Araştırma-Geliştirme puanımız 28.9’dan ibaret!
Buna göre de bir yanda diplomalı işsizler ordusu, öbür yanda sanayiin nitelikli işgücü açığı!
Ve kaçınılmaz olarak, Toplam Faktör Verimliliğindeki düşüş, risk primindeki yükseliş, bizi geçen ülkeler, küçülen ekonomimiz…
Bu ülke bizim, hepimizin. Doğruluğu denenmiş rasyonel politikalar, hukukun üstünlüğü, güçlü kurumlar ve kurallar… Ancak böyle kalkınabileceğimiz bilimsel bir gerçek.
Başka yolumuz yok.