10.06.2024

İnsan hakları ve polis

İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, değerli bir hukukçu ve aynı zamanda bir insan hakları savunucusudur. Almanya’da Milli Görüş’ten gelen bir demokrattır. Almanya’daki Türkler arasında sahip olduğu geniş sempati sebebiyle, AK Parti, Yeneroğlu’nu üç seçimde aday gösterdi, kazandı, 2015’ten bu yana milletvekili…

Hatta partinin en yetkili organı MKYK’ya da üye seçildi.

Fakat demokrat görüşleriyle AK Parti’de daha fazla barınamadı. Sonunda “Sayın Cumhurbaşkanımızın talebi doğrultusunda AK Parti’den istifa ediyorum” diyerek partiden ayrıldı. (30 Ekim 2019)

Şimdi DEVA Partisi’nde “Hukuk ve Adalet Politikaları” başkanı. Bu sıfatı onun hem birikimini hem mücadelesini anlatıyor.

Susabilir, AK Partili olmanın herkesçe bilinen tadını çıkarabilirdi; hayır, o prensiplerini tercih etti; nihayet Süleyman Soylu’nun bakanlığına bağlı bir polis amirinin hakaretine maruz kaldı…

SOMALİLİ İKİ GÖÇMEN

Olayı biliyorsunuz… Kızılay’da Somalili Müslümanların açtığı restoranlar var, polis baskı yapıyor…

Olayı Meclis’e getiren Yeneroğlu Saab Restoran’ın açılışına katılıyor. Restoranın tabelasını polisin istediği şekilde değiştirmişler. Kendileri; Türkiye’de iki üniversite bitirmiş Somalili Mohamed Bey ile Etiyopya uyruklu Türk vatandaşı Mesaret Hanım.

Açılışta tartışma çıkıyor… Bir emniyet amiri, Milletvekili Yeneroğlu’na çirkin sözlerle “Ahlaksız sensin lan, , sus lan, adam gibi konuş, haddini bileceksin, senin gibi tiplere ne olacağı belli”” diyerek çirkin bir harekette bulundu, göz dağı verdi!

Emniyet Genel Müdürlüğü ise makul ve gerilimi yumuşatacak bir açıklama yerine, bir milletvekiline söylemiş bu çirkin sözleri “nahoş” ve “istemediğimiz karşılık” diye hafifletmeye çalışıyor, milletvekilini ise polis düşmanı ilan ediyor.

Tam Soylu üslubu… İçişleri Bakanı Soylu’nun AYM Başkanı Sayın Zühtü Arslan’a sözlerini biliyorsunuz. Kamu görevlisi polislere “mahkeme kararı sonradan gelir, yıkın” diye hitap ettiğini, buna Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün tepki gösterdiğini hatırlarsınız. Aşağıda da bir emniyet amiri bir milletvekiline böyle davranıyor…

Şüphesiz, böyle olaylar dışında, canını ortaya koyarak terörle mücadele eden polisimiz saygıya layıktır.

HUKUKSUZLUĞUN SIRADANLAŞMASI

Mustafa Yeneroğlu’nun doktora tezi kalitesinde bir araştırması vardır. “Hukuksuzluğun Sıradanlaşması: Silahlı Terör Örgütü Üyeliği Yargılamaları“ adlı araştırmaya göre:

 2016 ile 2019 yılları arasında toplamda, silahlı örgüt suçu bağlamında en az 1 milyon 367 bin 733 adet soruşturma açılmıştır!

 İki yıl süren OHAL’de, toplam 32 adet Olağanüstü Hal KHK’sı çıkarılmış, 125.000’den fazla kamu görevlisi ihraç edilmiştir. Öğrencilerle, mezuniyeti iptal edilenlerle, diğer kurumlarda işlerine son verilenlerle sayının 250.000’i geçtiği anlaşılmaktadır.

Bu tasarrufların hiçbiri yargı kararına dayanmadığı gibi, yargıda beraat edenler bile aynı muameleye maruz kalmıştır.

KHK’lılar, hala kanayan yaradır.

Tabanında 1.5 milyona yakın ‘şüpheli’ bulunun bir ‘terör örgütü’ anlayışı terör kavramının sulandırılmasıdır, inandırıcılığını kaybetmesidir, maalesef.

Kamu gücü, OHAL döneminde yargı denetimi de olmadığı için, nasıl kullanılmış görüyorsunuz! “Hukukun sıradanlaşması” nasıl bir refleks haline gelmiş, besbelli.

Yeneroğlu da böyle bir reflekse maruz kaldı: Hukuksuzluğun sıradanlaşması.

TEMELDEKİ SORUN

Meselenin iki temel boyutu var; biri iktidarın göçmenlere yaptığı açık davetlerle ülke kapasitesinin üstünde göçmen yahut sığınmacı gelmesi… Öbürü iktidarın otoriterleşmesi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2011 yılından beri “Suriyelilere kapımız açık” diyor. (8 Haziran 2011)

Tabii ki “muhacir – ensar” benzetmeleri de teşvik edici oldu

Beklentiye göre Esat çabuk devrilecek, Şam’da AK Partiye dost bir rejim kuracaktı; olmadı…. Ağır bir göç yükü altında kaldık.

Otoriterleşme ve kamu kurumlarının partizanlaştırılması ise uluslararası belgelere geçmiş bir gerçektir.

Çözüm polis eliyle veya tepkilerle göçmenleri taciz edip kaçırmak değildir; bu toplumsal gerilimi artırır, ülkenin imajını daha da bozar. Çözüm, hedefleri ve kaynakları belli bir göçmen politikasıyla sayıyı aşağıya çekmektir. Böyle bir politikanın olmadığı; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çelişkili beyanlarından ve büyümekte olan sorundan bellidir, maalesef.