Akif Beki yazdı…
Devletlerin kendi güç dengeleri, hesapları var. ABD’yi arkasına almışken İsrail’i durduracak bir devlet beklemeyin.
Gazze’de hastane vurmaları, yüzlerce hastayı gözlerini kırpmadan katletmeleri bile bardağı taşırmadı, oradan ölçün.
Peki dünyanın gözü önünde işlediği savaş suçları, katliamlar Netahyanu’nun yanına mı bırakılacak?
Bilelim ki bu pervasızlığın karşısına, sivil toplum ve insan hakları savunucularından başka dikilecek kimse yok.
ABD ile Avrupa; İsrail’in elini tutmuyor, durdurmak için bastırmıyorlar. Ancak kamuoylarından baskı görürlerse harekete geçecekler.
Ne varsa yine insan hakları örgütlerinde var. Görev, sivil toplumun omuzlarında. Ve hak mücadelesi, şimdi her zamankinden daha hayati.
Londra merkezli Uluslarası Af Örgütü (Amnesty) ile New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), ilk günden beri teyakkuzda.
Sorumlularının, savaş suçlarından yargılanması için uğraşıyorlar.
İsrail’in Gazze’de yasaklı fosfor bombası kullandığını, HRW seslendirdi ve Af Örgütü raporladı.
ABD’yi, gönderdiği silahların kullanıldığı her savaş suçuna ortak olmakla dahi suçluyorlar.
Bulundukları ülkelerin kurumlarını, yönetimlerini; Gazze’deki insanlık krizine seyirci kalmaktan da sorumlu tutuyor, tepki kampanyaları düzenliyorlar.
İnsanlığa karşı suçların cezasız kalmaması için BM’yi, AB’yi, Avrupa Konseyi’ni, Uluslararası Ceza Mahkemesini göreve çağıran da onlar.
Hak savunucularını Siyonizmin maşası, emperyalizmin ajanı sanmamızı isteyenleri, yine haksız çıkardılar.
Bir kez daha gördük ki insanlık sınavları, devletlerin insafına terk edilemez. Ölen, öldüğüyle; öldüren de öldürdüğüyle kalmayacaksa yük, sivil toplumların omzundadır.
Devletleri zorlamazsanız hak ve özgürlük tanımakta isteksiz davranır, dışlarındaki krizleri de ellerini taşın altına koyarak çözmeye girişmezler.
Siyasi iktidarlar, hak savunucularını işte bu yüzden hiç sevmez. Ayak bağı görürler. Ve haklarında yanıltıcı karalamalara başvururlar. İnsan haklarını kullanarak demokrasiyi istismar ettikleri, ikiyüzlü ve çifte standartlı oldukları, yalan ve iftira attıkları gibi.
Oysa ne şu ne bu ülkenin, ne şu ne bu dinin düşmanları değildirler. Bugün İsrail’e operasyon çektikleri, Netanyahu’nun şahsında Yahudilere saldırıp güçlenişlerinin önünü kestikleri ne kadar doğruysa düşmanlık yaptıkları da o kadar doğru.
Hak örgütlerinin karşı durduğu tek şey, hak ihlalleridir. Onları düşmanlıkla suçlayanlar, insan haklarına düşman aslında.
İlk kez bugün Gazze’de mi ortaya çıkıyor gerçek yüzleri, hayır.
2 sene önce Afganistan’daki bir katliam üzerine, bir daha yazmıştım. Hani ABD’ye karşı verdikleri sınavdan alınlarının akıyla çıktıklarında…
Kâbil’de, 6’sı çocuk 9 sivilin öldüğü hava saldırısının hesabını ABD’ye soran, Af Örgütü’ydü. Hem de ABD Şubesi Direktörü Paul O’Brien, zehir zemberek bir çıkışla yapmıştı bunu.
Biden yönetimini, hak ihlallerine son vermeye ve uluslararası hukuka uymaya çağırmışlardı.
Pentagon Sözcüsü, 9 sivilin kendi saldırılarında öldüğünü reddediyordu; İsrail gibi onlar da üstlenmiyordu. Güya Kâbil Havaalanını hedef alan IŞİD terör saldırısına misillemede bulunmuşlardı.
Af Örgütü ise meşru savunma hakkından bahsederek katliamın sorumluluğunu yumuşatıp hafifletmemişti.
O gün ABD’nin savaş suçlarına göz yummayanlar, bugün de İsrail’inkine göz yummuyor.
O gün Afganlının hayat hakkını savunanlar, bugün de Filistinlininkini savunuyor.
Gün; din, ırk, ülke ayırmadan hak savunucuları ve örgütleriyle bir olma, mücadeleyi güçlendirme günüdür.