04.28.2024

İstanbul’un manevi fatihi: Akşemseddin kimdir?

Akşemseddin kimdir? Hayatını ve eserlerini sizler için derledik.

Akşemseddin, Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşamış önemli bir İslam alimi ve dervişidir. Gerçek adıyla Şemseddin Muhammed b. Hamza olarak doğmuş olan Akşemseddin, hayatı boyunca manevi bilgeliği ve etkisiyle tanınmıştır. 792 (1390) yılında Şam’da doğmuş olup, babası tarafından medrese eğitimi almıştır. Kendisinin de bir ilim ve irfan eğitimiyle yetişmesi, onun başarılarına büyük katkı sağlamıştır. Yedi yaşlarında babasıyla birlikte Anadolu’ya gelerek o zaman Amasya’ya bağlı olan Kavak ilçesine yerleştiler. Kur’an’ı Kerim’i ezberleyip kuvvetli bir dinî tahsil gördükten sonra Osmancık Medresesi’ne müderris oldu.
Akşemseddin, hem ilimde hem de tasavvuf alanında büyük bir otorite haline gelmiştir. Medrese eğitimiyle edindiği bilgileri derinleştiren Akşemseddin, zamanla hadis, tefsir, fıkıh ve mantık, tıp gibi konuların uzmanı haline gelmiştir. Aynı zamanda özellikle Anadolu’da halk arasında da saygı gören bir kişilik olmuştur.
Dahili ve harici birçok seyahat gerçekleştiren Akşemseddin, İstanbul’un fethinden sonra Sultan Mehmed’e manevi rehberlik yapmıştır. Sultan Mehmed’in yanında yer alarak ona destek veren Akşemseddin, önemli kararlarında danışılan bir kişi olmuştur. Aynı zamanda İstanbul’da bir medrese kurarak birçok öğrenci yetiştirmiş ve İslam ilimlerinin yayılmasına katkıda bulunmuştur.

Akşemseddin’in hayatı boyunca birçok eser de kaleme almıştır. Çok sayıda fetva, mektup ve manzumeleri bulunan Akşemseddin, çeşitli konularda ilmi ve manevi sorulara cevaplar vermiştir. Bunun yanı sıra hayatı ve eserleri hakkında yapılan araştırmalar ve yazılar da bulunmaktadır. Akşemseddin’in bilgeliği ve etkisi, günümüzde de hala hatırlanmakta ve takdir edilmektedir.

Akşemseddin’in Eğitim Metodları

Akşemseddin, mesleki ve dini eğitimlerde farklı metodlar kullanmış bir öğretmendir. Öncelikle, öğrencileri için bireysel ve özelleştirilmiş bir eğitim süreci tasarlamıştır. Her öğrencinin yetenek ve ihtiyaçlarına göre programlar oluşturmuş ve onları birebir olarak takip etmiştir.

Akşemseddin’in eğitim metodları arasında pratik uygulamalar önemli bir yer tutar. Kuramsal bilgilerin yanı sıra, öğrencilerin pratik yapma imkanı bulmaları ve öğrendiklerini deneyimlemeleri sağlanır. Böylece, öğrenciler hem teorik bilgileri öğrenirken hem de onları gerçek hayata uygulama fırsatı bulurlar.

Aynı zamanda, Akşemseddin öğrencileri arasında etkileşimi teşvik eder. Öğrencilerin birbirleriyle işbirliği yapmaları, sorunları birlikte çözmeleri ve birbirlerine destek olmaları için ortam sağlar. Grup çalışmaları ve projeler sayesinde öğrenciler, iletişim becerilerini geliştirir ve birlikte çalışma yeteneği kazanır.

Akşemseddin, eğitimi sadece akademik bilgilerle sınırlamaz. İnsanların ahlaki değerlerini ve karakterini geliştirmeye de önem verir. Öğrencilerine dürüstlük, adalet, hoşgörü gibi değerleri öğretir. Böylece, sadece akademik başarıya değil, aynı zamanda iyi bir insan olmaya da önem verilen bir eğitim anlayışı benimser.

Sonuç olarak, Akşemseddin’in eğitim metodları bireysel bir yaklaşımla öğrenciye odaklanırken, pratik uygulamalar ve grup çalışmalarıyla öğrencilerin aktif katılımını teşvik eder. Ayrıca, ahlaki değerlerin eğitiminde önemli bir yer tutar. Bu sayede öğrenciler, hem akademik başarıya hem de karakter gelişimine odaklanan bir eğitimden fayda sağlarlar.

Akşemseddin’in Tıp Alanındaki Katkıları

Akşemseddin tıp ve bulaşıcı hastalıklar üzerinde mühim çalışmalar yaptı. O dönemlerde salgın hastalıklar binlerce kişinin ölümüne sebep oluyordu. Oysa Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ifadesiyle “Her derdin devası vardı.” gerçeğini biliyordu. Hastalığın hangi yollarla bulaştığı tespit edilip¸ ona göre tedavi edilebilirdi. Akşemseddin bu konuda derin araştırmalara girişti. “Hastalıklar insandan insana¸ gözle görülmeyecek kadar küçük tohumlar vasıtasıyla geçer.” görüşünden hareketle¸ bilim tarihinde ilk “mikrop ve bulaşma” tezini ortaya attı. Mikrobu tarif ederek vücuda girdikten sonraki kuluçka ve gelişim dönemlerini açıkladı.

Bununla ilgili olarak 17 sayfadan oluşan “Maddetü’l-Hayat” adını verdiği risalede şu neticeye vardı: “Marazların (hastalıkların) insanlarda teker teker peyda olduğunu (ortaya çıktığını) zannetmek yanlıştır. Hastalık insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle görülemeyecek kadar küçük¸ lâkin canlı tohumlar vasıtasıyla olur… Cümle marazların (hastalıkların)¸ sûret-i nev’iyyesi hasebiyle (çeşitli suretleri bakımından) nebât ve hayvanlarda olduğu gibi tohumları ve asılları vardır¸ ot tohumu ve ot kökü gibi”

Böylece Akşemseddin¸ mikrobun tarifini yapmış¸ her türlü hastalığı¸ gözle görülmeyecek canlıların yaptığını dünyada ilk defa keşfetmiş oluyordu.

Kanseri de Biliyordu!

Akşemseddin’in¸ o devirlerde “seratan” ismiyle anılan “kanser” hastalığıyla da ilgilendiği¸ bu alanda da derin araştırmalar yaptığı rivayet edilmektedir. Bu hastalığa yakalanan Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu Kazasker Süleyman Çelebi’yi tedavi ettiği söylenmektedir. Fakat bu çalışmaları hakkında teferruatlı bilgi ve kayda sahip değiliz.

Akşemseddin’in Düşünce Sistemleri

Akşemseddin, dini ve felsefi görüşleri ile tanınan bir düşünürdür. Onun düşünce sistemleri, İslam felsefesi ve sufizm üzerine yoğunlaşmıştır.

  • Akşemseddin, İslam düşüncesini derinlemesine inceleme ve anlama çabasında olan bir kişidir. Onun düşünce sistemleri, Kur’an’ı temel alır ve İslam’ın temel prensiplerine dayanır.
  • Akşemseddin’in düşünceleri, adalet, sevgi, hoşgörü ve bilgelik gibi evrensel değerlere vurgu yapar. Onun felsefi görüşleri, insanların birbirine saygı duyması, barış içinde bir arada yaşaması ve toplumun iyiliği için çaba göstermesi gerektiğini vurgular.
  • Akşemseddin, insanın kendini tanıma ve ruhsal gelişimine odaklanır. Onun düşünce sistemlerinde, insanın içsel yolculuğu ve ruhsal bağlantısı üzerinde durulur.

Akşemseddin’in Eserleri

Akşemseddin, Osmanlı İmparatorluğu döneminde pek çok eser ortaya koymuştur. İslam düşüncesinin yayılmasına ve gelişmesine katkıda bulunan önemli kitaplar kaleme almıştır. İşte Akşemseddin’in en bilinen eserleri:

  1. “Tercüme-i İbdal” – Bu eserde, Arapça ve Farsça kaynaklardan alınan bazı zor kelimelerin Türkçe karşılıklarını açıklayan bir sözlük sunulmaktadır. Bu çalışma, dilin anlaşılmasını kolaylaştırarak Osmanlı Türkçesi’nin gelişimine katkıda bulunmuştur.
  2. “Fetavayı Akşemsettin” – İslam hukukuyla ilgili sorulara verilen dini hükümleri içeren fetvaların bir koleksiyonudur. Bu eser, dönemin toplumunda hukuki konulara doğru bir şekilde yaklaşmanın yolunu göstermiştir.
  3. ‘’Risâletü’n-Nûriyye’’ Sadece Nûriyye olarak da anılan bu Arapça eser, devrinde şöhreti çok yaygınlaşan ve bu sebeple hakkında bazı dedikodular çıkarılan Hacı Bayrâm-ı Velî ve dervişlerini savunma maksadıyla yazılmıştır. Akşemseddin eserinde, “tâife-i nûriyye” adını verdiği sûfîleri müdafaa ederek onların özelliklerini, tasavvufî ahlâk ve âdâbı anlatır. Kitapta geçen tarihlere bakarak eserin 838-841 (1434-1438) yılları arasında kaleme alındığı söylenebilir. Risâletü’n-nûriyye, A. İhsan Yurd tarafından Arapça metni ve Akşemseddin’in kardeşi Hacı Ali’nin Türkçe tercümesiyle birlikte yayımlanmıştır. Bayramî halifelerinden Bolulu Himmet Efendi tarafından 1071’de (1661) yapılmış eksik bir tercümesi ise Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir
  4. ‘’Defʿu meṭâʿini’ṣ-ṣûfiyye’’ Kısaca Defʿu meṭâʿin adıyla da anılan bu kitap bazı kaynaklarda Ḥall-i Müşkilât olarak zikredilmektedir. 856 (1452) yılında kaleme alınan bu Arapça eser Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve benzeri bazı büyük mutasavvıfların küfür ve ilhâdla itham edilmelerine karşı onların sözleriyle Kuşeyrî, Gazzâlî, Cüneyd-i Bağdâdî, Necmeddîn-i Kübrâ gibi tanınmış ulemâ ve meşâyihin sözleri arasında bir fark olmadığını, ikincilerin eserlerinden nakiller yaparak göstermekte ve hepsinin aynı yolda bulunduklarını ispata çalışmakta ve ithamları reddetmektedir. Kaynaklarda eserin Telḫîṣu Defʿi meṭâʿin adıyla bir hulâsasından bahsediliyorsa da şimdiye kadar böyle bir esere rastlanmamıştır.
  5.  ’’Makāmât-ı Evliyâ’’  “Mürşid kimdir, makām-ı velâyet nedir ve dereceleri nelerdir” gibi tasavvufî konuları işleyen Türkçe bir eserdir. A. İhsan Yurd tarafından beş nüshası karşılaştırılarak neşredilmiştir.

Akşemseddin’in bu eserleri, hem döneminde hem de sonraki dönemlerde büyük ilgi görmüş ve etkileyici bir miras bırakmıştır. Onun çalışmaları, İslam düşünce geleneğinin devam etmesine ve gelecek nesillere aktarılmasına önemli bir katkıdır.