Libya’da faaliyet gösteren iki devlet arasında kısa süre önce gerçekleştirilen toplantı, Libya’da siyasi bir çözüme doğru atılmış hayati bir ilk adım olabilir
Mısır lideri Abdülfettah Sisi 13 Eylül’de Doha’ya ziyarete gittiğinde birçok kişi bunun borçlu Sisi’nin Körfez’deki önemli bir kreditorü ile görüşmekten ibaret bir gelişme olduğunu düşündü. Gerçi durum sadece bundan ibaret olsaydı bile bu başlı başına önemli bir mesele olurdu zira iki devlet arasındaki ilişkiler Mısır’daki 2013 askeri darbesinin ardından bu yana kötü seyretmekteydi.
Mısır ve Katar yönetimleri, finansal bağların ötesinde son dönemde Libya başta olmak üzere listesi uzun jeo-stratejik meseleler hususunda da ikili ilişkiler tesis etmek için kendilerine belirli bir hareket alanı yarattı.
İnsan hakları hususunda sabıkası kabarık otoriter bir yönetim olan Sisi rejimi, gücü ele geçirdiği günden beri kendisini Batı dünyasının vazgeçilmez bir bölgesel ortağı olarak yansıtma noktasında zorluklar çekmektedir. Ukrayna meselesinde tarafsız kalan, Suriye’deki Esed rejimi ile ilişkilerine devam eden ve bunlara ilaveten içeride de en ufak sivil toplum hareketine dahi baskı uygulayan Mısır, son yıllarda kendisini bölgede yapılan anlaşmaların olmazsa olmaz tarafı haline getirecek şekilde pozisyon almaya özen göstermeye başladı. İşte tam bu noktada Katar devleti, başta Gazze’de olmak üzere Mısır’ın elinin ulaştığı noktalardaki gücünü katlayarak arttıran bir etken haline geldi.
2013 yılında -Katar’da- Şeyh Tamim bin Hamad el Sani’nin başa gelmesiyle birlikte Arap Baharı sürecinde görece daha aktivist bir yaklaşımı tercih eden Katar bu düsturundan gerisin geriye dönerek en iyi yaptığı şeye yani normalde bir araya gelmesi pek mümkün olmayan tarafları bir araya getirerek silahlı çatışmalara siyasi çözümler bulmaya yeniden odaklanmaya başladı.
Bu nedenle Mısır’ın gözünde Katar’ın albenisi bir hayli arttı. Arap Baharının en başından itibaren meseleye dengeli bir şekilde yaklaşan Katar’ın sergilediği tavır nedeniyle Doha yönetimi Sisi’nin gözünde kendi rejimine yönelik bir tehdit olmaktan çıktı ve bunun yerine Mısır’ın bölgesel çıkarları doğrultusunda kullanılması mümkün işe yarayan bir ara bulucu olarak algılanmaya başladı.
Katar’ın otoriter devlet karşıtı tavrı ve Doha’nın görece daha kapsayıcı nitelikteki ‘çok ortaklı yaklaşım’ (küresel ve bölgesel meselelerin çözümü için olabildiğince çok aktör ve tarafın sürece dahil edilmesi) düsturu nedeniyle iki taraf arasında zuhur eden ideolojik farklılıklar her ne kadar hala devam ediyor olsa da Katar’ın Libya meselesi özelinde 2014’ten bu yana izlediği fazla ses çıkarmadan olabildiğince fazla tarafı bir araya getirme siyaseti, Kahire yönetimi tarafından Mısır’ın kendi çıkarlarını garanti altına alması için elzem bir bir pragmatiklik olarak görülmeye başlandı.
Doha yönetiminin Ankara ve Kahire’ye eşit mesafede durması Katar’a, özellikle son yıllarda basit bir Doğu-Batı ayrımından çok daha karmaşık hale gelerek sadece ideolojik hatlar üzerinde cereyan eden bir mücadele olmaktan çıkan ve gelinen noktada çok kutuplu ve uzun soluklu bir çatışmaya evrilen Libya meselesinde arabuluculuk rolü üstlenme fırsatı verdi.
İstikrar arayışı
Birkaç hafta önce Libya’yı yeniden tam teşekküllü bir iç savaşa sürüklenmenin eşiğine getiren Trablus’taki kanlı çatışmaların ardından ülkedeki güvenlik durumu Mısırlı ordu yetkilileri tarafından yeniden değerlendirilmeye alındı. Kahire yönetimi yıllarca BAE’nin Libya’nın doğusunda kurduğu devrim karşıtı yapılanmayı destekleyen tarafta yer aldı.
Mısır ordusu, devrim sonrası süreçte Libya’nın doğu bölgelerinde istikrar tesis etme hedefi doğrultusunda Mısır-Libya sınırı boyunca şiddet olaylarının yaşanma olasılığını ortadan kaldırmak amacıyla bu bölgenin otoriter bir ismin kontrolü altında olması gerektiği yaklaşımını savunduğu için bu işe en uygun aday olan savaş ağası Hafter’i destekledi. Fakat çok sayıda darbe girişimine ve sekiz yıldır düzenlenen askeri operasyonlara rağmen bir zamanlar Libya’nın doğusunda mutlak otoritesini tesis etmeyi başaran ancak artık gittikçe yaşlanan Hafter, Libya’nın batısındaki yapılanmanın meşruiyetini tehdit etmesine engel olamayacak kadar güçsüzleşti.
Mısır’ın Libya’daki en yakın ortağı olan BAE, vekili Hafter ve ona bağlı Libya Milli Ordusunu (LNA) kontrol etme hususunda sınırlı kapasiteye sahip olduğunu defalarca kanıtladı. BAE ve Katar için Libya meselesi ulusal güvenlik açısından direkt bir tehdit oluşturmazken Mısır’ın ise bu bölgede sonu kötü bitmesi muhtemel deneyler yapma lüksü yoktur. Libya’daki istikrarsızlığın Mısır’a sıçrama ihtimali son derece gerçek olup 2011 devriminden önce de var olan bir tehdittir.
2014 yılında Libya meselesinde daha geri planda durmayı tercih eden Katar, Mısır devleti açısından görece daha az dikkat gerektiren bir oyuncu halini aldı. Katar hiçbir zaman her ne kadar BAE gibi Libya’da kendi vizyonunu empoze etmeye çalışmamış olsa da başta İslamcı yapılar olmak üzere siyasi spektrumun her noktasındaki devrimcilere verdiği destek nedeniyle Kahire’deki rejimin güvenliğini bir takıntı haline getiren Mısır ordusunun başını çok ağrıttı.
Şeyh Tamim’in 2013’te liderlik koltuğuna oturmasının ardından Katar, Libya’daki maceraları hususunda geri adım atıp kapsamlı ve siyasi bir çözüm arayan BM ve diğer bölgesel aktörleri desteklemekle yetinirken, sahada daha aktif rol oynayan taraf Türkiye oldu.
Katar Emirinin 77. BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada zikrettiği üzere Doha’nın bugünkü hedefi, tüm silahlı grupların aynı çatı altında toplanarak sivil bir yönetimin kontrolüne girmesini sağlayacak, fikir birliği ve meşruiyete dayalı bir siyasi çerçeve inşa etmektir. Bu son derece hırslı bir hedef gibi görünse de aslında Libya’daki siyasi krizi tam kalbinden hedef almaktadır.
Kutuplaştırıcı rekabet
Libya’nın doğusunda varlık gösteren gruplar hususunda yaptıklarının batı sınırında uzun vadeli ve devam ettirilmesi mümkün nitelikte bir istikrar üretmediğinin farkına varan Mısır, gelinen noktada Libya’nın batısındaki gruplar ile arasında en azından bazı konularda köprü kurmaya daha sıcak yaklaşmaktadır. Libya’da halihazırda devam eden iki hükümetli sistem istenildiği gibi bir güç dengesi oluşturma hususunda başarılı olamadığı gibi ülkedeki kaynaklar, kurumlar ve topraklar üzerinde kutuplaştırıcı bir rekabete yol açtı.
Doğudaki alternatif başbakan Fethi Başağa birkaç ay önce Trablus’un kontrolünü ele geçirmeyi başaramazken BM destekli hükümetin lideri Abdülhamid Dbeibah da Mısır’ın tahmin ettiğinden çok daha çetin bir ceviz olduğunu gösterdi.
Libya’da pozisyonunu yumutşamaya yanaşmayan BAE ve ülkede kurmuş olduğu ağ Kuzey Afrika ülkesinin geleceğinin belirlenmesi hususunda hala son derece etkili bir faktör olma özelliğini korumaktadır. Abu Dabi yönetiminin Libya’da uzun yıllar uğraş vererek kurduğu ağ sadece güvenlik ve siyaset alanlarında değil aynı zamanda medya ve aşiret ilişkileri başlıklarında da kendini hissettirmektedir. BAE’nin, Mısır ve Katar’ın yapamayacağı şekilde Libya meselesine jeo-stratejik bir boyut kazandırıyor olması da gözden kaçırılmamalıdır. Mesela bunun en güzel örneği Rusların Libya’ya müdahale etmesinin önünü açan ortamın Abu Dabi tarafından hazırlanmasıydı.
BAE’nin Libya meselesinde elinde tuttuğu en büyük koz şüphesiz ki Hafter’in kontrolünde birçok farklı grubun teşekkül ettiği LNA isimli sözde milli milis ağdır.
Katar ve Mısır devletleri kapalı kapılar ardında ne tür bir siyasi çözüm planı oluşturursa oluştursun bu plan çerçevesinde Hafter veya oğulları temsil edildiği taktirde sıkıntılar yaşanacağı açık olduğu için Doha yönetiminin bu hususta ilerleme kaydetmek adına bazı adımlar attığı bilinmektedir. Burada sorulması gereken asıl soru Hafter’i lider olarak kabul eden LNA bileşenlerinin ne kadarının kendilerini bir sivil iradeye teslim etmeye razı olacağıdır. LNA’nın Kahire ve Abu Dabi’deki ana sponsorları güvenlik sektörü merkezli rejimler olduğu için Mısır ve BAE belirli bir siyasi çerçeve üzerinde anlaşma sağlasa dahi Katar’ın eli yüzü düzgün bir sivil irade tesis etmesi bir hayli zor olacaktır.
Bu nedenle Libya’da bir anlaşma sağlanması hususunda konuşmak için henüz erkendir. Hem Mısır hem Katar, daha önce geçmişte yaşandığı gibi sahadaki gerçekler karşısında kül olup savrulan anlaşmalar silsilesine yeni bir tanesini eklemek istemiyorsa aceleci davranmamalıdır. Anahtar nitelikteli arabulucular ile taraflar gerekli başlıklarda aynı çizgide buluşmalıdır. Her şeye rağmen Katar ile Mısır’ın Libya meselesi üzerine masaya oturup konuşuyor olması dahi dış aktörlerin belirli konularda anlaşması sürecinde atılmış hayati bir ilk adım niteliğindedir.