11.13.2024

Maden kazası mı, yeryüzünün ifsadı mı?

Yeryüzünü hoyratça eylemleri için bir fırsatlar alanı olarak görenler için, insanlar bir sayıdan ibarettir çoğu kez.Şöyle sorulur mesela: “Kaç oyun var?” ya da “Kaç kişi öldü?” Kişilikler ve kimlikler bu rakamların altında kaybolur gider.

10 asker şehit olmuştur veya 10 madenci göçük altında kalmıştır. Konuşulur bir süre. Yasları tutulur. Birkaç kişi gelir devlet katından, bayraklar asılır ve törenler yapılır. Sözler verilir ve bir süre sonra olup bitenler unutulur gider.

Tabii ki unutmayanlar, unutamayanlar da vardır geride. Yakınlar, dostlar… Ama onlar da suskunlaşır bir süre sonra. Bağırlara taş basılarak, yaşamanın kahrına rıza gösterilir.

Oysa hepsinin bir hikâyesi, hayatın içinde bir yeri, değeri vardır. Her şeyden önce basit bir rakamdan ibaret değildirler.

Ama olayların seyri, politik bakışın hoyratlığı sıradanlaştırır ve rakamlaştırır onları.Bir operasyona çıkılacaktır ya da bir maden ocağına, vardiyaya gidilecektir. Önlemler yeterli değildir ama kimin umurunda?

Her önlemin bir maliyeti vardır ve rakamlaşan insanların maliyeti bundan daha ucuzdur. Zehirlenen tabiatın, bombalanan köylerin maliyeti de öyle.

Ama devletin sesi ağır basar sonunda. Ve her şey getirilip “mesele vatansa gerisi teferruattır “a, “terör”e ve “beka meselesi”ne bağlanarak yakınmalar, eleştiriler, tepkiler susturulur. Hatta üstüne konuşma yasağı da getirilir.

Oysa meseleye farklı biçimlerde de bakılabilir.

Vatanı savunmak için illa ki ölmek mi gerekmektedir?Farklı ve daha değerli savunma biçimleri yok mudur?Çatışma yerine müzakerelere gidilemez mi?Düşmanlık yerine dostluklar geliştirilemez mi?

Bunlar hiç yapılmamış şeyler midir?

Mesela Avrupa’da bir dönem yüz yıl, otuz yıl savaşları gibi savaşlar ve hatta iki “dünya savaşı” yapılmıştı ama şimdi o savaşları yapanlar barış içerisinde yaşamaktalar.

Yüz yıldır çatıştığımız Kürtlerle de neredeyse bin yıl barış içerisinde yaşamadık mı?

Çözüm süreci buna dair bir umudu yeniden yeşertmedi mi?

Kimileri içinse anlaşmazlıkların yegâne çözümü vardır: karşı tarafa boyun eğdirmek, yani savaş.Ve yine, yeraltı zenginliklerimiz de, her ne yolla olursa olsun yerüstüne çıkarılmalı, paraya tahvil edilmelidir.

Bu esnada o toprağın, ormanların, bitkilerin ve hayvanların hayatının tarumar edilmesinin ise önemi gözetilmez.

Orada da kalınmaz elbette. Köylüler işçileştirilir, ellerine para geçer. Hayvancılığın ve tarımın yerini de zorunlu olarak madencilik alır.

Çünkü hayvanların otladığı alanlarda toprağa ağır ağır işleyen siyanür ve benzeri kimyasallarla toprak üretken niteliğini yitirerek bir maden artığına dönüşür.

Milyonlarca yılın canlı ve üretken hayatı, bu Tanrı vergisi toprak ve maden sanki sadece bir kuşağın kullanımına verilmiş gibi ve salt onların çıkarları için, yerini kirletilmiş bir cürufa bırakır.

Sonra her şey biter, çokuluslu şirketler alacaklarını alarak toprağı metruk, insanları ise acz içinde bırakarak çekip gider.