Kısa bir süre önce beni bir uyum meclisi (Alm. Integrationsrat) üyesi aradı ve DİTİB’in “antisemitizm” konusunda bir görüş bildirisi olup olmadığını sordu. Bunun nedeni, bir toplantıda kabul edilemez bir ifade olan “İslami antisemitizm” kombinasyonunun kullanılmış olmasıydı. Toplantıda bulunan bir üye ise bu ifadeyi kabul etmediğini belirtmiş ancak bu noktada yalnız kalmıştı.
Altı ay önce öğretmen olarak görev yapan arkadaşlarım okulda eş cinsellik veya LGBTQ ile ilgili sorular karşısında kendilerini çaresiz hissettiklerinden yakındılar. Dinî nedenlerle olsun veya olmasın pek çok ebeveyn çocuklarını bu konulardan korumak istiyor ve öğretmenlere başvurarak endişe ve eleştirilerini onlarla paylaşıyorlar. Ayrıca bu konular Müslüman ebeveynler tarafından reddedildiği zaman öğretmen arkadaşlarımız gayrimüslim meslektaşları tarafından da soru yağmuruna tutuluyor. Böylece, bu Müslüman öğretmenler ya her şeyi sessizce dinlemek ya da genellikle herhangi bir yaptırımla karşılaşmamak için kendi dinî inançlarına aykırı olsa da meslektaşlarının fikrini onaylamak zorunda kalıyorlar. Aynı zamanda bu arkadaşlarımız sıklıkla “tek bir İslam yok“ ideolojik argümanıyla da karşılaşıyorlar, ki bu argümanla İslam dışı bazı şeyleri İslamî bir şekilde meşrulaştırabilmek için bir meşruiyet alanı oluşturulmaya çalışılıyor.
Bunlar, Müslümanların farklı çevrelerden gelen baskılara karşı çaresiz kaldıkları birçok durum arasından sadece birkaçı.
İslami Cemaatlerin Rolü
Bu bağlamda İslami cemaatlerin rolü nedir? Bu soruyu yanıtlamadan önce, öncelikle Almanya ve Avrupa’daki İslami cemaatlerin işinin de pek kolay olmadığını belirtmeliyiz. Bir yandan her gün yeniden kısmen İslamofobik bir düşünce yapısına ve tutumuna sahip siyasetçiler, medya ve halk kesimiyle mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Diğer yandan ise cemaatlerinin bir üyesi olsun olmasın herhangi bir Müslümanın yaptığı bir hatanın hesabını vermek durumunda bırakılıyorlar. Ardından kötü niyetli ve dikte eden bir tavırla siyasi talepler bombardımanına maruz kalıyorlar. Bununla birlikte karar alıcı komite ve konferanslarda birçok dernekten sadece bir tanesi konumundalar.
Bir diğer nokta, köken ülkelerle yakın temas meselesi. Dinî cemaatlerin birçoğunun köken ülkeler ile yakın temas hâlinde olması birçok politikacının gözüne batıyor. Hâlbuki cemaatler hem maddi hem de personel açısından köken ülkelerin imkanlarından yararlanma hakkına sahiptir.
Son olarak, İslami cemaatler kendi üyeleri ve diğer Müslümanlar tarafından da eleştiriliyorlar. Bunun nedeni, birçok Müslümanın dinî cemaatlerin devletin taleplerini kabul ettiğini düşünmesi. Elbette bu kabullenişi doğru bulanlar da var. Ancak gerçek şu ki, genellikle dinî cemaatlerin talepleri kabul etmekten başka bir seçeneği olmuyor. Politikacılar ve medya bunu başarmak için beraberce son derece başarılı bir çalışma yürütüyorlar.
İslami cemaatlerin de birçok alanda eksiklikleri olduğu ve zaman zaman eleştirilebilecek kararlar aldıkları da bir gerçek. Bununla birlikte tüm eleştirilere rağmen, bu koşullarda mümkün olan en iyi hizmeti sunmak ve aynı zamanda politikacıların ve medyanın popülist saldırılarına karşı koymak cemaatler için devasa bir görev teşkil ediyor.
Temsil Meselesi
Tüm bu noktalara değindikten sonra, Almanya’da İslam dini ve dinî meseleler söz konusu olduğunda, toplumun olduğu gibi -isteseler de istemeseler de- politikacıların ve medyanın da ilk muhatabının büyük İslami cemaatler olduğu açıkça anlaşılmış olmalıdır.
Cemaatler hem fanatizme hem de dinî çarpıtmaya yönelik seküler girişimlere karşı koymaktadır. Dinî cemaatler farklı yönlerden gelen isteklere boyun eğmedikçe çoğunlukla alakasız ve ideolojik eleştirilerin de sonu gelmeyecek. Bu durum dinî cemaatler için siyaset ve medyadaki alaycı, eleştirel, dikte edici ve damgalayıcı sesleri reddetmek ve öncelikli olarak sorumlu oldukları Müslümanlara birlik duygusu aşılamak için bir fırsat. Ancak bunun için Müslümanlar da aralarındaki tüm entelektüel, kültürel, teolojik veya siyasi farklılıkları bir kenara bırakarak büyük dinî cemaatleri desteklemek zorundalar.
Fakat şimdiye kadar ciddi meselelerde toplumsal ve siyasi düzeyde görünür bir temsil birliği sergilenmemiştir. Küçük dernekler, özellikle üye sayıları nedeniyle başarıları olamayacakları en baştan belli olduğu için bu temsil görevini üstlenemezler ve üstlenmemelidirler.
İhtilaflı konularda başvurulacak referansları olmaması hâlinde, aralarında ilahiyatçı alimler olsa bile Müslümanlar günlük hayatta, meslek hayatında, eğitimde ve diğer alanlarda hep yalnız kalacaklar. Münferit görüşler onlara pek fayda sağlamayacaktır. Ancak İslami cemaatler birlik olurlarsa Müslümanlar, karşı karşıya kaldıkları endoktrinasyon, nefret söylemleri, düşmanlıklar ve seküler-otokratik çabalara karşı önemli bir desteğe ve daha da önemlisi ortak ve esaslı bir dinî sese, söz hakkına sahip olacaklardır.
Görüş Bildirilerinin Hazırlanması
İşe, dinî cemaatlerin çeşitli konularda görüş alışverişinde bulundukları ve (ortak veya çoğunluk kararı ile) bir görüş birliğine varılan komisyonların oluşturmasıyla başlanabilir. Bu görüşler herkes tarafından erişilebilir olmalıdır. Böylece ihtiyaç duyan herkes bu görüşleri okuyabilir veya bunları gerekli durumlarda örneğin okul idarelerine sunabilir. Bunun güzel örnekleri zaten var ama bunların çok daha sık ve sürdürülebilir hâle getirilmesi gerekiyor.
Federal Almanya Cumhuriyeti Anayasası, din özgürlüğü veya ebeveyn hakları gibi özgürlüklerin ve hakların kullanılması için mükemmel bir zemin sunuyor. Bu nedenle görüş bildirileri, Müslümanların kendilerine anayasal olarak tanınan özgürlüklerin ve hakların farkına varmalarına ve endişeleri ile isteklerininin dikkate alınmasına yardımcı olurken, aynı zamanda politikacılara ve medyaya Müslümanların endişelerinin ve haklarının kendileri tarafından da ciddiye alınması gerektiğini açıkça belirtir.
İslamofobik partilerin ve bireylerin talepleri ile uğraşmak ve değerli zamanımızı boşa harcamak yerine, birçok konuda Müslümanlarla aynı fikirde olan anlayışlı ve makul gayrimüslim insanları desteklemek için de görüş bildirilerini kullanmalıyız.
Müslümanlar şu anda örneğin homoseksüellik ve LGBTQ gibi konulardaki dinî inançları nedeniyle ateş altındadır. Bu konularda farklı disiplinlerden uzmanların katkıda bulunduğu görüş bildirileri, sadece gayrimüslimlerin Müslümanların bu konuya bakışı hakkında bilgi sahibi olmaları için bir fırsat değildir. Bu beyanlar aynı zamanda eş cinselliğin büyük bir günah olduğunun net bir şekilde belirtilmesi koşuluyla eş cinsellerin ayrımcılığa ve düşmanlığa karşı korunmasına da katkıda bulunabilir.
Müslümanlar Artık Harekete Geçmeli
Aynı zamanda, ortak görüşler fanatik Müslümaların rüzgarını söndürebilir ve gençleri koruyabilir. Gençler, özellikle okulda ve arkadaş çevrelerinde sürekli olarak bu sorularla karşı karşıya kaldıkları için bu güncel soruların cevaplarını istiyorlar. Eğer bu soruların cevaplarını büyük cemaatlerden alamazlarsa marjinal gruplarda arayacaklardır.
Son olarak, görüş bildirileri “seküler Müslümanların” İslami cemaatleri önemsizleştirme girişimlerine karşı da faydalı olabilir. Bu grup dinî cemaatleri, bazen haklı ama çoğunlukla riyakar bir şekilde, sessizlikleri nedeniyle eleştirir, ancak çoğu zaman bu sessizliği, kendilerini sözde “sessiz çoğunluğun sesi” olarak ön plana çıkarmak için kullanır.
Antisemitizm, başörtüsü, ırkçılık, hoşgörü ve din özgürlüğü, ölüm ve defin, demokrasi, savaş ve barış, siyasi katılım, tamah ve kapitalizm, yapay zeka, sosyal adaletsizlik ve çevre bilinci görüş bildirisi gerektiren konulardan sadece birkaçı ve artık harekete geçmenin zamanı! Peygamberimizin (s.a.v.) kendisine “Yâ Resûlallah! Bana fayda verecek bir şey öğret” diyen Ebu Berze’ye, “Müslümanların yolundan engelleri kaldır!”[1] cevabı da bunu destekliyor.
Dipnot
[1] Muslim, Birr, 131,132
Kaynak: Perspektif