Türkiye, İran ve Hindistan, Avrasya’nın kalbinde, dikkati dağılmış dünya güçlerinin bıraktığı boşluğu doldurma mücadelesi veriyor. Kazan’daki BRICS zirvesi ise küresel güç dengesini ve mücadele alanlarını alt üst edebilir. Doç. Dr. Orhan Karaoğlu yazdı.
Dünya dikkatini Orta Doğu, Rusya-Ukrayna ve Pasifik’teki sıcak noktalara odaklamışken Avrasya’nın kalbinde sessizce yeni bir jeopolitik nüfuz mücadelesi yaşanıyor. Türkiye, İran ve Hindistan, dikkati dağılmış dünya güçlerinin bıraktığı boşluğu doldurma mücadelesi veriyor. Her biri Orta Asya’nın geleceğini şekillendirmek için kendi güçlerini ve stratejilerini ortaya koyuyor. Her birinin de Orta Asya’nın geleceğine dair kendi vizyonu var.
Bu mücadele, jeopolitik önceliklerin değiştiği bir zeminde gerçekleşiyor. Uzun zamandır bölgede hâkim güç olan Rusya’nın dikkati ve kaynakları Ukrayna’daki çatışma tarafından giderek daha fazla tüketiliyor. Afganistan’dan çekilen ABD, Hint-Pasifik bölgesindeki zorluklarla meşgul. Çin, Kuşak ve Yol Girişimi sayesinde önemli bir oyuncu olmaya devam ederken iç ekonomik baskılar ve Tayvan üzerindeki gerilimlerle boğuşuyor.
Küresel güç dengesini değiştirebilecek BRICS zirvesi
Bütün bunlar yaşanırken BRICS ülkeleri Rusya’nın Kazan kentinde 22-24 Ekim tarihlerinde zirve için bir araya geliyor. Gündemin en önemli maddesi muhtemelen olası yeni üyelere ilişkin karar olacak.
Hareketin büyüklüğündeki bir artış, mevcut küresel güç dengesini temelden değiştirebilir. Aralarında Tayland, Malezya, Endonezya ve Bangladeş, Cezayir, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Nijerya, Bolivya, Küba ve Venezüella ve hatta NATO üyesi Türkiye’nin de bulunduğu yaklaşık 40 ülke BRICS’e katılmak istediğini ifade etti. Bu potansiyel genişleme BRICS grubunun geleceği ve Batılı demokratik ülkelerin korumaya çok hevesli olduğu küresel kurallara dayalı jeopolitik düzeni sarsıyor.
Goldman Sachs yöneticisi olan Jim O’Neill 2001 yılında BRIC kısaltmasını icat ettiğinde Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in küresel ekonominin ağır topları haline geleceğini belirtmişti. Bu dört ülke 2009 yılında BRIC ittifakını kurarak düzenli istişarelerde bulunmayı ve iş birliği yapmayı kabul etti. 2011’de Güney Afrika da üye oldu ve o zamandan beri devletler grubu BRICS olarak faaliyet gösteriyor. 2024 yılında Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri de katıldı. Üyelerin temel arzusu, yeni bir dünya düzeni. BRICS ülkeleri, başta Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) olmak üzere Batı’nın egemenliğindeki küresel ekonomik kurumların yanı sıra çok sayıda alt kuruluşuyla BM’de de reform yapmak istiyor.
Orta Asya da bu süreçte hem Batılı aktörler hem de BRICS açısından önemli bir jeopolitik rekabet alanı olarak dikkat çekiyor.
Ankara’nın stratejisi
Ankara’nın stratejisi, Çin’i Orta Asya, Kafkaslar ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlayan iddialı bir ulaşım yolu olan Orta Koridor’un geliştirilmesi etrafında şekilleniyor. Bu vizyon, Türkiye’nin uzun zamandır Doğu ile Batı arasında bir köprü olarak sahip olduğu coğrafi konumdan yararlanma arzusuyla mükemmel bir şekilde örtüşüyor. Türk devlet aklı, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi nüfuzunu güçlendirmenin bir aracı olarak gördüğü bu girişimi destekleme konusunda özellikle aktif.
Türkiye, kendisini bu yeni İpek Yolu’nun vazgeçilmez halkası olarak konumlandırmak amacıyla demiryollarından lojistik platformlara kadar Orta Asya’daki altyapı projelerine büyük yatırımlar yaptı. Türkçe konuşan ülkeleri kesintisiz bir biçimde birbirine bağlayan ancak bir kısmı Ermenistan topraklarından geçen Zengezur Koridoru bu anlamda çok önemli bir jeopolitik güzergâh halini aldı.
İran’ın stratejisi
Zengezur Koridoru özellikle Tahran açısından endişelere yol açtığı için tartışmalı bir konu olmaya devam ediyor. İran ise kendisini Orta Asya’nın doğal ortağı olarak görüyor. Türkmenistan ile doğrudan kara sınırına sahip olmasını da İran avantaja çevirmek istiyor. Tahran yönetimi kendisini, Orta Asya devletlerine uluslararası sulara giden en doğrudan yol olarak göstermeye çalışıyor.
Tahran’ın yaklaşımı çok yönlü ilerliyor. Ekonomik olarak, güney limanlarını özellikle de Çabahar’ı, Orta Asya’nın denize kıyısı olmayan ülkeleri için ideal bir ihracat rotası olarak tanıttı. Türkmenistan liderinin Tahran’a yaptığı ve dört stratejik iş birliği belgesiyle sonuçlanan son ziyaret, İran’ın bölgedeki diplomatik atağının altını çiziyor.
Ancak İran’ın stratejisi ekonominin ötesine geçiyor. Güvenlik tehditlerine karşı temkinli olan bölgede Tahran kendisini terörle mücadelede güvenilir bir ortak olarak konumlandırmak istiyor. Geçen yıl Tacikistan’da bir insansız hava aracı üretim hattının açılışı, İran’ın Orta Asya devletleriyle askerî iş birliğine girme isteğinin açık bir işaretiydi. Buna ek olarak İran, Orta Asya ile ilişkilerini Batı yaptırımlarının etkisini hafifletmenin bir yolu olarak görüyor. Tahran, kuzey komşularıyla bağlarını güçlendirerek yeni ekonomik yaşam hatları yaratmayı ve uluslararası izolasyonunu azaltmayı umuyor.
Hindistan’ın stratejisi
Bu rekabete en son katılan Hindistan, Orta Asya’ya yeni bir teklif getiriyor. Hızla büyüyen ekonomisi olan Yeni Delhi, kendisini Rus paternalizmine ve Çin’in ekonomik hâkimiyetine bir alternatif olarak sunuyor. Hindistan’ın ilk önceliği bağlanabilirliği arttırmaktı. Bu stratejinin merkezinde Hindistan, İran, Afganistan, Orta Asya ve Avrupa arasında mal taşımacılığı için deniz, demir ve kara yollarından oluşan çok modlu bir ağ olan Uluslararası Kuzey-Güney Ulaşım Koridoru (INSTC) yer alıyor.
Bu vizyonun merkezinde, Hindistan’ın önemli ölçüde yatırım yaptığı İran’ın Çabahar limanının geliştirilmesi yer alıyor. Bu proje Pakistan’ı bypass ederek Hindistan’a Afganistan ve Orta Asya’ya doğrudan bir rota sunmayı amaçlıyor. Taliban’ın Afganistan’da yeniden iktidara gelmesinin yarattığı zorluklara rağmen Hindistan bu girişime olan bağlılığını koruyor. Altyapıya ek olarak Hindistan, Orta Asyalı öğrencilere burslar vererek ve kültürel değişimleri teşvik ederek “yumuşak gücünü” iyi bir şekilde kullanma peşinde. Ayrıca ortak askeri tatbikatlar düzenleyerek ve eğitim programları sunarak güvenlik iş birliğini de geliştirmek istiyor.
Koridorların Orta Asya ülkelerine etkisi
Orta Asya ülkeleri için bölgesel güçlerin bu yenilenen ilgisi hem fırsatlar hem de zorluklar sunuyor. Bir yandan yatırımların artması, bağlantıların gelişmesi ve Rusya ile Çin’e olan bağımlılığın azalması olasılığını sunuyor. Diğer yandan ise bu ülkeleri yeni jeopolitik rekabetlere sürükleme riski taşıyor. Bölgede bir yandan ABD-Rusya-Çin arasında rekabet yaşanırken diğer yandan İran, Türkiye, Hindistan, İsrail gibi güçler arasında da rekabet yaşanıyor. Bu durum bölge ülkelerine fırsatlar sunarken, jeopolitik rekabetin sertleşmesi halinde de bölge ülkelerinde istikrarsızlık, iç karışıklıklar vb. olaylara meydana gelebilir
Güç boşluğunu doldurmaya aday Türkiye, Hindistan ve İran’ın her biri kendi engelleriyle karşı karşıya. Türkiye’nin hedefleri coğrafya ve Kafkasya’daki durum ile doğrudan ilgili. İran’ın stratejisi uluslararası yaptırımlar ve niyetlerine ilişkin bölgesel şüpheler nedeniyle belirsizliğini koruyor. Hindistan cazip bir ortaklık sunsa da sınırlı kaynaklar ve Orta Asya’ya ulaşmanın lojistik zorluklarıyla mücadele ediyor. Ayrıca Rusya ve Çin de bölgedeki önemli oyuncular olmaya devam ediyor. Moskova’nın güvenlik garantileri ve Çin’in ekonomik gücü, başka yerlerdeki mevcut meşguliyetleri ne olursa olsun, kolay kolay değiştirilemez.
Büyük Oyun’daki bu yeni bölüm ortaya çıkarken bazı kilit sorular da gündeme geliyor. Türkiye, Orta Koridor vizyonunu gerçekleştirmek için coğrafi ve siyasi engelleri aşabilecek mi?
Zengezur Koridoru Avrupa ile Asya arasında bulunan kara koridoru üzerindeki egemenlik talebi, Rusya, Türkiye ve İran arasında tartışmaya yol açıyor. Tahran’da “Sınırlarda herhangi bir değişikliğin kabul edilemez” olduğu açıklamaları Zengezur Koridoru’yla doğrudan bağlantılı. Nahçıvan ile Azerbaycan arasındaki 43 kilometrelik mesafe Zengezur Koridoru olarak adlandırılıyor. 43 km’de farklı ülkeleri kapsayan bu kadar şiddetli bir fırtınayı kışkırtan durumlar Türkiye açısından coğrafi bir engel olarak karşımıza çıkabilir.
İran’ın kültürel bağlar, coğrafi yakınlık ve askerî iş birliği kombinasyonu Orta Asyalı liderleri ikna edebilecek mi? Sınırdaş olması yanında bazı ülkelerdeki dil, kültür ve mezhepsel yakınlık da İran için bir avantaj doğurabilir. İran, Orta Asya’da SSCB’nin dağılmasından sonra bölge ülkelerinde nüfuz alanını genişletmek için mezhepsel kimliğinin yanı sıra kültürel anlamda da bölge ülkelerinde yakınlık kurma yolunu izlemişti. Daha sonra dinsel-mezhepsel alanda ilişkilerde ilerleme sağlayamayınca dinden ziyade kültürel ve dilsel birlik çalışmalarını hızlandırmıştı. Buna ek olarak daha reelpolitik yaklaşımla bölge ülkeleriyle ikili ticari ve askerî anlaşmalar yolunu izlemeye devam etti.
Hindistan yumuşak gücünü ve demokratik referanslarını somut bir etkiye dönüştürebilecek mi? Hindistan tarihi boyunca cazibe merkezi bir ülke olmuştur. Bu cazibesi Hindistan’ın işgal edilerek kaynaklarının sömürülmesine ve fakirleşmesine neden olmuştur. Hindistan günümüzde bu durumu tersine çevirmek için mücadele etmekte, siyasi, iktisadi ve jeopolitik olarak küresel ve bölgesel alanda önemli bir aktör olma yolunda ilerlemektedir. Hindistan’ın Orta Asya’ya yakınlığı da Hindistan için önemli bir kozdur. Hindistan bölge ülkeleriyle ekonomik anlamda ilişkilerini derinleştirme yoluna giderken, yumuşak güç faaliyetlerini de bu minvalde geliştirmiştir. Bunun yanında ABD-Çin-Rusya arasındaki jeopolitik rekabette önemli aktör olarak bu ülkelerle ilişkilerini sıcak tutmaktadır.
Orta Asya’nın geleceğini ne belirleyecek?
Bu üç ülke için yukarıda tartıştığım soruların yanıtları sadece Orta Asya’nın geleceğini değil aynı zamanda Avrasya’daki güç dengesini ve küresel jeopolitik mücadeleyi de de şekillendirecek. Bununla birlikte Türkiye, İran ve Hindistan pozisyon kapma yarışına girdikçe Orta Asya ülkeleri on yıllardır sahip olduklarından daha fazla seçenekle ve daha karmaşık tercihlerle karşı karşıya.
Açık olan şu ki uzun zamandır dünya meselelerinde ikinci planda kalan Orta Asya, bir kez daha uluslararası rekabetin odak noktası haline geliyor. Bölgenin geniş doğal kaynakları, stratejik konumu ve henüz kullanılmamış ekonomik potansiyeli onu dünya sahnesinde giderek daha önemli bir oyuncu haline getiriyor.
Ankara, Tahran ve Yeni Delhi’deki karar mercileri için Orta Asya’daki başarı, yeni ticaret yolları, yeni enerji kaynakları ve stratejik avantajlar sunarak dönüştürücü olabilir. Orta Asya devletlerinin kendileri içinse, bu rekabet halindeki çıkarlar arasında ustalıkla ilerlemek yeni bir refah ve özerklik çağına yol açabilir.
Kazan’daki BRICS zirvesi ise tüm dengeleri etkileyebilir.