04.27.2024

Salem Cadı Mahkemeleri: Toplumsal Histeri ve Cehaletin Gücü

Hayatımız boyunca başımızdan birçok talihsiz olaylar geçer. Kötü şeyler yaşadığımızda buna bir sebep bulma veya birilerini suçlama ihtiyacı hissedebiliriz. Ama bu suçlamayı ne kadar ileri götürebilirsiniz? Örneğin birinin ölümüne neden olacak bir yalan uydurur muydunuz? Salem cadı mahkemeleri kurbanları için gerçek buydu. Ya yanlış zamanda yanlış yerdeydiler ya da toplumlarının ideallerine uymuyorlardı.

Salem cadı mahkemeleri, 1692 ve 1693 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nin Massachusetts eyaletinde gerçekleşti. Bu sözde mahkemeler sonucunda 200’den fazla kişi büyücülük yapmakla suçlanacaktı. Bu cadı mahkemelerinin son hükümlüsü olan Elizabeth Johnson yakın zamanda beraat etti. Ancak geç gelen bu adalet ne yazık ki bu mahkemeler sonucunda hayatını yitiren kişiler ve aileleri için pek de bir anlam ifade etmemektedir.

Salem Kasabasında Cadı Fikri Neden Ve Nasıl Yaygınlaştı?
Birkaç yüzyıl önce, birçok Hıristiyan ve diğer dinlere mensup olanlar, Şeytan’ın cadı olarak bilinen bazı insanlara sadakatleri karşılığında başkalarına zarar verme gücü verebileceğine dair güçlü bir inanca sahipti. 1300’lerden 1600’lerin sonuna kadar Avrupa’da bir “cadılık çılgınlığı” vardı. Çoğunluğu kadın olan on binlerce sözde cadı bu süreçte idam edilecekti. Salem davaları tam bu çılgınlık sona ermek üzereyken başladı.

Yeterince insan bir şeyi kabul ettiğinde, gerçek olur. 17. yüzyılın sonlarında Salem’de yaşananlar bununla ilgili bir durumdu. Salem halkının inancına göre, onların doğru bildiği yaşam tarzının dışında olan her şey şeytan işiydi. Ancak bir süre sonra vatandaşlar, ağır sonuçlarını bilmelerine rağmen, kendi araları bozulunca birbirlerini de cadılıkla suçlamaya başladı.

Salem halkı hayatlarındaki tüm olumsuzlukların sorumluluğunu cadılara yükledikçe davalar kontrolden çıktı. Cadılığa dair gerçek bir kanıt gerekmediği için mahkûm edilenlerin sayısı giderek arttı. O sıralarda çiçek hastalığı salgını kasabayı ele geçirmişti. Aynı zamanda komşu kasaba ile gerginlik de artmıştı. Neticesinde insanlar sevdikleri insanları savaş veya hastalık yüzünden kaybetmekten korkuyordu. Cadı avı, onlar için kontrolü yeniden ele geçirmenin bir yoluydu.

Salem’deki Olayları Tetikleyen İki Çocuk Olacaktı

1692 yılının Ocak ayında, Rahip Parris’in 9 yaşındaki kızı Elizabeth ve 11 yaşındaki yeğeni Abigail Williams tuhaf davranışlar sergilemeye başladı. Kol ve bacakları, boyunları kontrolsüz bir şekilde kasılıyor, ağızları çarpılıyor, ilginç sesler çıkarıyor, nöbetler geçiriyorlardı. Çocukları muayene eden doktor, belirtilerin cadıların yaptığı büyülerin bir sonucu olduğunu söyledi.Sonrasında, Ann Putnam isimli, 11 yaşında başka bir kız da, benzer olaylar yaşadı. Sonrasında, hakimler Jonathan Corwin ve John Hathorne’un baskısı altında, kızlar kendilerini rahatsız eden üç kadını suçladı: Tituba isimli bir Güney Amerika yerlisi; Sarah Good isimli evsiz bir dilenci; ve yaşlı, yoksul bir kadın olan Sarah Osborne.

Üç kadın da yerel sulh hakimlerinin önüne çıkarıldı ve birkaç gün sorgulandı. Osborne, Good gibi masum olduğunu iddia etti. Ama Tituba “suçunu” itiraf etti ve Salem’de Şeytan’la işbirliği yaptığını düşündüğü birçok kadının da adını verdi. Bunun sonucunda da Salem Cadı Mahkemeleri süreci başlamış oldu.

Salem Cadı Mahkemeleri Nasıl İşliyordu?

Paranoya tohumlarının ekilmesiyle, sonraki birkaç ay boyunca bir suçlamalar akışı başladı. Salem kasabasında yaşayan herkes kısa sürede birbirinden kuşkulanmaya başlayacaktı. Sonucunda herkes cadı olabilirdi.

Çocuk sahibi olamayan kadınlar, şifacılar, sol elini kullananlar ilk şüphelenilenler arasındaydı. Sanık sayısının hızla artmasıyla hapishaneler ve mahkemeler doldu. Bu nedenle Massachusetts valisi William Phips, cadı duruşmalarına özel bir mahkeme kurdu. Vali, mahkemede çalışmak üzere yedi yargıç atadı ve baş yargıçlık görevine vali yardımcısı olan ancak hukuk bilgisi olmayan, aynı zamanda da zalimliği ile tanınan William Stoughton’ı getirdi.

Bu mahkemelerde duruşmanın ilk yarısında şüpheli cadının anlattıkları dinleniyordu. İkinci yarıda sanığın cezalandırılmasına veya serbest bırakılmasına karar verilmekteydi. Karar vermek için genellikle tanığın ifadesi yeterli oluyordu. Belli bir karar vermek içinde çeşitli testler yapılıyordu. Sanığın hayatını kurtarma olasılığı en yüksek olan seçenek, suçu kabul etmekti.

Özel mahkemeye getirilen ilk dava, Bridget Bishop isimli bir kadındı. Yaşam tarzından hoşlanmayan birçok kişi onu cadılıkla suçladı. Kutsal Kitap’ın kurallarına sıkı sıkıya bağlı olan Püriten bir toplumda Bishop bariz bir hedefti. Bazı tarihçiler ise Bridget Bishop’ın suçlanmasının bir nedeninin, ikinci kocasının çocuklarının, sahip olduğu mülkü istemesi olduğunu düşünüyor. Neden her ne olursa olsun, bu kadın 10 Haziran’da daha sonra Gallows Tepesi olarak adlandırılan yere asılan ilk kişi oldu.

Salem Cadı Mahkemeleri Nasıl Sona Erdi?

Kısa süre içinde 19 kadın asılacaktı. İnsanlar yavaş yavaş bu durumdan endişe duymaya başlamışlardı. Sonunda 12 Ekim 1692 tarihinde Vali, artık cadı mahkemelerinin yapılmayacağını açıkladı. Bunun temel nedeni kendi karısının bile cadılık ile itham edilmiş olması idi. Ancak bu sürece kadar asılanların yanısıra pek çok kişi de hapiste ölmüş ve bu olay tarihe bir kara leke olarak geçmişti.

1697’de, davaların yargıçlarından biri olan Samuel Sewall, yargılamalara katıldığı için suçlu olduğunu dile getirdi. 1702’de Massachusetts Genel Mahkemesi, yargılamaları yasadışı ilan etti. On yıl sonra mağdurların ailelerine para dağıtılacaktı. Olaydan çok sonra, 1957 yılında, Massachusetts eyaleti geçmişte yaşanan olaylardan dolayı resmi olarak özür diledi.

Ancak tüm bunlara rağmen tek bir kadın aklanmamıştı. Bu kişi de yazının başında adını andığımız 22 yaşında tüm ailesi ile birlikte cadılık ile suçlanan Elizabeth Johnson idi. Beraat, Johnson’ın büyücülükten suçlu bulunmasından 329 yıl sonra 2022 yılında geldi. Üstelik bu bir 8. sınıf öğrencisinin durumu fark etmesi ve öğretmeni ile başlattıkları ortak bir kampanya sonucunda gerçekleşti.

Davalardan çıkarılan dersler günümüz mahkemelerini de şekillendirdi. Cadı mahkemelerinde sanıklar tek başınaydı. Günümüzde sanıkları avukatlar temsil edebiliyor. Belki de en önemli gelişme, suçlu olduğu kanıtlanana dek insanların masum olduğunun varsayılması oldu. Ancak akıllarda tek bir soru kaldı.

Tüm Bu Olaylara Neden Olan Küçük Kızların Garip Davranışlarının Nedeni Neydi?
Bu kızların rahatsızlıkların nedenine dair ortaya bir çok teori atıldı. Bunlardan biri 1976’daLinnda Caporael’in çavdar mantarı teorisiydi. Bu parazitin bulaştığı çavdardan yiyenlerde, halüsinasyonlar, kas spazmları ve nöbetler görülebilmekteydi. Bir başka teori ise antikorlardan kaynaklı beyin iltihabı idi. Sonucunda günümüzde, bu hastalığa sahip olanların yıllar boyunca histerik veya nevrotik damgası yemiş olduğu ve, akıl hastanelerine gönderildiği bilinmektedir.

Bu ve benzer olası hastalıklar aynı genetik kökene sahip iki küçük kızın benzer semptomlar göstermesini açıklayabiliyor. Ancak asıl merak edilen, diğer kızlardaki sorun neydi. Bu nokta da psikologlar sosyal-politik faktörlere vurgu yapıyor. Sonucunda bu kız çocukları ve kadınlar belki bilerek belki de bilmeden alışılmışın dışında davranışlar sergilediğinde, bağnaz halkın belli tepkiler vermeyi öğrenmesi de olasıdır.

Bunları elbette başka teoriler de izleyecektir. Tam olarak ne olduğundan emin olamasak da Salem Cadı Mahkemeleri eğitimsiz bir kitlenin uygun bir ortam bulduğu zamanlarda kitlesel bir yanılgıya neden olabileceğinin önemli bir hatırlatıcısı olarak tarihe damgasını vurmuştur.