04.27.2024

Savcı Berman’ın kitabı: ‘Erdoğan Trump’ı kullanarak Halkbank davasını çürütmeye çalıştı’

Halkbank davasına bakan New York Güney Bölge Mahkemesi’nin (SDNY) eski savcısı Geoffrey Berman, yeni yayınlanan “Holding the Line” başlıklı kitabında, davanın Türkiye-ABD ilişkilerinde nasıl bir numaralı sorun haline geldiğini, ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski ABD Başkanı Trump’ı ısrarla manipüle ederek, ABD Adalet Bakanlığı üzerinden yargıya nasıl müdahale ettiğini ayrıntılarıyla anlatıyor.

Berman kitabında esas olarak ABD eski Adalet Bakanı William Barr ve vekili Matthew Whitaker’a sert suçlamalar yöneltiyor. Geoffrey Berman, Halkbank davasında Beyaz Saray ile yargı birimleri arasında yaşanan sert zıtlaşmanın ardından, 2020 seçimlerine beş ay kala, Barr tarafından tartışmalı biçimde görevinden alınmıştı.

Raw Story sitesinden Sarah Burris’in kitaptaki Halkbank bölümüyle ilgili haberi şöyle:

ABD Kongresi 2010 tarihli Kapsamlı İran Yaptırımları, Hesap Verebilirlik ve Elden Çıkarma Yasası’nı kabul etmiş, eski Başkan Barack Obama imzalamıştı. Yasa Başkan’a İran’ın petrol endüstrisine katkıda bulunan şirketleri cezalandırma konusunda daha fazla yetki vermek için önceki yasayı değiştirmeyi öngörüyordu.

Altı yıl sonra da 2026 yılına kadar uzatıldı.

Ancak Donald Trump’ın yönetimi altında yaptırımlar her zaman eşit şekilde uygulanmadı. Bir skandalda, Türk bankası Halkbank, İran’a yönelik yaptırımları ihlal ettiği için ifşa edildi.

New York Times, 2020 seçimlerinden hemen önce, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Trump’ı kontrol ettiğini ve Adalet Bakanlığı’na soruşturmanın durdurulmasını dikte ettiğini ortaya çıkarmıştı.

(Savcı) Geoffrey Berman “Holding the Line” adlı kitabında eski Adalet Bakanı Bill Barr ve eski Adalet Bakanı vekili Matthew Whitaker’ın yaptırım ihlalleriyle ilgili soruşturmanın sonlandırılmasında suç ortağı olduklarını yazıyor.

Berman olayı olarak Ekim 2020’de ortaya çıkarmıştı, ancak şimdi kitabında Türkiye’nin Erdoğan ve aile üyelerini korumak için ABD hükümetini nasıl manipüle ettiğini şok edici bir dille anlatıyor.

Berman, “Suç ortakları arasında o dönemde Türkiye’nin Ekonomi Bakanı olan Zafer Çağlayan ve Halkbank’ın genel müdürü Süleyman Aslan da vardı” diye yazıyor.

“(Zarrab) her ikisine de rüşvet ödedi. Aslan’ın evine ayakkabı kutuları içinde gelen düzenli nakit teslimatlar da dahil olmak üzere… Bu kumpas Türkiye’nin işine yaradı. Ülke dışına yapılan altın transferleri o kadar büyüktü ki -yaklaşık 20 milyar dolar- bu Türkiye’nin ihracat istatistiklerini yapay olarak şişirdi ve ekonomisini gerçekte olduğundan daha güçlü gösterdi.”

“Mesele sadece cumhurbaşkanı adına yolsuzluk yapılmasıyla sınırlı değildi, bu esasen Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyecek bir suçtu.”

Zarrab, Disney’e yaptığı bir gezi sırasında ABD’ye giriş yaparken tutuklandı. Halkbank’ın genel müdür yardımcısı Atilla da banka işleri için ABD’ye geldi ve tutuklandı.

Berman’ın kitabında “Zarrab, Atilla’nın duruşmasında altı gün boyunca ifade verdi. Planın Türkiye hükümetinin en üst kademelerine kadar ulaştığını ve bizzat Erdoğan’ın onay verdiğini söyledi” deniliyor.

Bu durum SDNY’yi (New York Güney Bölge Mahkemesi) zor durumda bırakacaktı: Çünkü banka ile ne yapacaklarını bulmaları gerekiyordu.

Berman, “Bu tür yaptırım veya kara para aklama davalarında normal olan, üst düzey yöneticiler hakkında iddianame hazırlanması ardından, finans kuruluşunun cezai sorumluluğunun nasıl çözüleceğine Banka ile Adalet Bakanlığı arasında ilişkin müzakereleri başlatmasıdır” dedi.

Oysa Halkbank SDNY’yi ciddiye almadı ve suçlamaları kabul etme ve ilgili para cezalarını ödeme konusunda adeta “taş kesildi”.

Berman, “(Banka) sanki elinde bir ya da iki koz varmış gibi davrandı” diyor kitabında. “Beyaz Saray’da bir dostu ve Ana Adalet’e giden bir arka kanalı vardı”

Bir Türk polis dedektifi Amerika Birleşik Devletleri’ne bir yığın “kanıtla – telefon dinlemeleri, aramalar, elektronik izlemeler – gitti. Polisin dosyasında ayakkabı kutularındaki paraların resimleri ve doğrudan bankadaki ve Türk hükümetindeki üst düzey kişilere işaret eden başka şeyler de vardı.

Buna karşın Halkbank onların (FBI) etrafından dolandı ve Adalet Bakanlığı’ndaki ana kadroyla konuşmaya başladı. Matthew Whitaker yönetimindeki SDNY, ABD Adalet Bakanlığı ile işbirliği konusunda hiçbir yere varamadı. Ve, kitaba göre, Whitaker (dava yargıcı) Berman’dan görevden istifa etmesini istedi.

Türkiye Trump’a lobi yapıyordu, ve Trump da doğrudan (Adalet Bakanı) Barr’a emir veriyordu. “Çok geçmeden Halkbank ve avukatının doğrudan Adalet Bakanlığı ile konuştuğu anlaşıldı. Ayrıca Whitaker’ın Türkiye’ye ‘yumuşak davranması’ için Trump’tan gördüğü baskı, şimdi de Barr’a uygulanıyor gibi görünüyordu.”

Barr’ın Türk yasalarını ihlal edeceğine dair söylediği hususlar vardı, ancak Berman gelişemelerin bunun birkaç adım ötesinde olduğunu, bankaya yanlış tek bir şey yaptıklarını bile kabul ettiremediklerini söylemiş. Müteakip aylarda Beyaz Saray’da banka hakkında küçük toplantılar yapılmı şve SDNY bu görüşmelere dahil edilmemiş. Ve Barr bir süre sonra aniden, New York’ta yürütülen bu ceza davası için yeni “yetkili kişi” olduğunu söylemiş.

(Kitaba göre) Bu Beyaz Saray’dan gelen bir talimattı: Barr, davaya bakan savcıların hiçbirinin katılımı olmadan bankanın avukatlarıyla şahsen görüşmeye başlamış.

Ancak bilindiği gibi SDNY, Barr’ın tüm baskılarına rağmen banka hakkındaki davaları düşürmeyi reddetti.

“17 Haziran’da üst düzey danışmanlarından biri [ulusal güvenlik birimi] IlanGraff’a bir mektup yazarak ‘AG’nin (Adalet Bakanı) söz konusu gerçekler için onlara [Halkbank’a] bir toplu çözüm önermemiz gerektiğini düşündüğünü’ iletmiş. ‘Hemen pes etmeye gerek yok’ diye eklemiş, ama ‘topu oynamamız’ gerektiğini vurgulamış.

Berman, “Trump yönetimi İran nükleer anlaşmasını bitirmiş ve yaptırımları güçlendirmişti” diyor. “Görünüşte İran nükleer programının durdurulması Başkan’ın çok önem verdiği bir konuydu. Yaptırımlar uygulamak için yemin ettiği ülkenin kanunuydu. Halkbank, ABD’nin azami ekonomik baskı uygulamak istediği bir dönemde İran’a yasadışı yollardan milyarlarca dolar aktarmayı planlamıştı. İyi de, neye dayanarak bankayla ‘güzel bir anlaşma’ yapacak ve plana dahil olan tüm banka ve hükümet yetkililerine dokunulmazlık tanıyacaktık?”

Bunun üzerine Barr Berman’ı azarlamak için Adalet Bakanlığı’na çağırıyor ve davanın “dış politikayı ilgilendirdiğini” ve “yönetimin liderleri tarafından” tartışıldığını söylüyor.

Barr “Sen kim olduğunu sanıyorsun da bu karara müdahale ediyorsun?” diye soruyor Berman’a.

Berman şöyle devam ediyor kitabında:

”Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz?.. Bu lafı duyduğumda aklımdan şu geçti: Ne bok olduğunu sanıyor bu herif? Daha önce de böyle kabadaıyları işbaşında görmüştüm. Aslında aynı sözleri bir yıldan biraz daha uzun bir süre önce Audrey Strauss’un yardımcısı olarak atandığını, onun onayını almadan duyurduğuma inandığı için bana kızdığında da kullanmıştı. Barr’ın o sabahki duruşunu haydutça olarak tanımlayabilirim. Bana boyun eğdirmek için sopayla dövmek istedi.”

(Barr) Daha sonra Trump ve Erdoğan arasında 2018’in sonlarında G-20’de bir görüşme olduğunu ve Trump’a Halkbank’ın avukatları tarafından yazılan ve ABD bankalarıyla değil altın işlemleriyle ilgili olduğu için kovuşturmanın yanlış yönlendirildiğini savunan bir notun Başkan tarafından verildiğini açıklamıştı. “Bu bir yalandı” diyor Berman.

“Türkiye’de verdiği bir röportajda Erdoğan, Trump’la yaptığı görüşmeyi anlatmış ve Amerikan Başkanı’nın Halkbank meselesinin nasıl kapatılacağı konusunda ‘ilgili bakanlara derhal talimat verme’ sözü verdiğini söylemişti”, diye ekliyor Berman.