11.14.2024

Seçmenle inatlaşmak

Seçim bitti, tartışması sürüyor. Özellikle de kaybeden tarafta, Millet İttifakı’nda, ittifakın büyük partisi CHP’de herkes birbirine soruyor: “Seçmen ne dedi?

Bu sorunun yanıtını vermeden önce, siyasetin şu tunç yasasını anımsamakta yarar var: “Siyasette hiçbir şey başarının yerini tutmaz. Başarısızlığın da mazereti olmaz”.

İktidarın devlet olanaklarını, kendisine yakın medyayı, devletin radyo ve televizyonunu, camileri, okulları, kışlaları kullandığı doğru. Dublaj, montaj, şantaj kasetlerinin dolaşıma sokulduğu, küfür, hakaret ve tehdidin havada uçuştuğu, her türlü kara propaganda ve yalana başvurulduğu da doğru. Fakat unutmamak gerekir ki 21 yıllık iktidar, ekonomiden eğitime, sığınmacılardan dış politikaya, hukuk devletinden depremle mücadeleye dek karnesi kırıklarla dolu, oy oranı, 2002’dekine gerilemiş bir iktidar. Cumhurbaşkanı, eskiden olduğu gibi tek başına değil, sağına soluna topladığı müttefikleriyle birlikte yüzde 52 oy alabiliyor. İşte bu iktidarı bile, komünistinden milliyetçisine, muhafazakârından liberaline dek çok sayıda partinin desteğini aldığı halde yenemeyen bir muhalefet var.

Kaldı ki hiç uzaklara gitmeye, sağdan devşirilmiş danışmanlara sipariş raporlar yazdırmaya, her seçimde yanılan ama yüzü kızarmayan anketçilere araştırma yaptırmaya gerek yok. CHP; kendi yakın tarihine baksa HDP geleneğiyle açıktan işbirliği yapmanın ve sosyolojiyle inatlaşmanın ne tür sonuçlar doğurduğunu görebilir. Örneğin, 1989 yerel seçimlerinde Türkiye genelinde büyük başarı elde ederek birinci olan SHP, bu rüzgârla girdiği 1991 genel seçimlerinde HEP’le ittifak yapınca üçüncü çıkmıştı. SHP-CHP ayrılığı, sonra birleşmesi, İSKİ rezaleti derken 1994 yerel seçimlerinde büyük yenilgi almıştı. 1995 genel seçimlerinde yüzde 10 barajını zar zor aşarak Meclis’e girmiş, 1999 genel seçimlerinde ise barajı geçemeyip Meclis dışı kalmıştı. O seçimlerin birinci partisi, Bülent Ecevit’in DSP’siydi. Ecevit, emperyalizmin maşası PKK terör örgütünün liderinin yakalanmasını da seçimlerde başarıyla kullanmıştı elbette. Devlet kuran, altı okundan biri milliyetçilik olan CHP ise baraja takılmıştı. O zaman Deniz Baykal istifa etmiş, bir süre sonra yeniden genel başkan seçilmiş, 2010’a dek de partisini yönetmişti.

Baykal’ın da çevresinde, istifa etmemesi için ısrarcı olan, siyasi kariyerini, koltuğunu, belediye başkanlığını, milletvekilliğini Baykal’a borçlu olanlar vardı. Baykal için de kurultay salonunda “İnadına Baykal” diye slogan atan delegeleri, taraftarları vardı. Benzer bir tablo, Kemal Kılıçdaroğlu için de söz konusu. Benzer kadrolar Kılıçdaroğlu’nun da çevresini kuşatmışlar. Benzer sloganlar Kılıçdaroğlu için de atılıyor. Kılıçdaroğlu’nun da önüne “Siz kaybetmediniz. Seçmen yanıldı. Hatasını sonraki seçimde anlayıp telafi edecektir. Zaten iktidarı zor günler bekliyor. 2024 yılındaki belediye seçimlerine kadar dayanın. Birkaç büyük belediye kazandık mı, tepkiler azalır” yazılı raporlar gelecektir. Ya sonra?

Aynı adımları atıp farklı sonuç beklemek yanlıştır.

CHP’nin yapması gereken özüne, kurucu değerlerine, köklerine, kuruluş ilkelerine sarılmaktır. Türkiye’nin yeni CHP’ye değil, gerçek CHP’ye ihtiyacı vardır. Emeği, eşitliği, Aydınlanmayı, bağımsızlığı, laikliği, Cumhuriyeti, ulus devleti, milli birliği, Atatürk’ü savunmak, bunda da inandırıcı, samimi, tutarlı olmak, büyümeyi getirir zaten.