İlk ilan, yine açık sözlülüğüyle meşhur Bakan Nebati’den geldi.
Saklamadan, olduğu gibi ve gururla duyurdu.
Meğer “2002 yılında sadece 1 milyon haneye sosyal yardım hizmeti verilirken 2021’de 4,3 milyon ailemize ulaşılmış.”
Kırılma noktası ise Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiğimiz 2018.
Bütün yetkilerin tek elde toplandığı hızlı karar alma sistemi, fakiri daha da fakirleştirmeye başladı.
Onu da bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasından biliyoruz.
2019’da, devletten düzenli yardımla ayakta duran hane sayısını, “2 buçuk milyondan fazla” diye vermişti. 3 yılda bakın, nereye geldi.
Bu sayının 2021’de katlanarak 4 milyon haneyi geçtiği, soğukta ve karanlıkta aç biilaç kalmamak için devlet desteği alanlardan çıkarılabiliyordu.
Ama Bakan Nebati sağ olsun, dolaylı hesaplamalara gerek bırakmadı.
Enflasyonla büyümenin bir siyasi tercih olduğunu da ondan duymuştuk. Yoksa nas emrettiği için faiz düşürülüp enflasyon yükseltildi sanmaya devam edecektik. Fakirleştiren büyüme modelini, iktidardan değil de nas mecburiyetinden bilecektik hala.
Gelgelelim, devletten yardım alanların çoğalması, zannettiği gibi bir ekonominin başarı göstergesi midir?
Şahin AK Partili Metin Külünk bile fakirleştiren büyüme politikasına isyan etti.
Şu iflas ilanı da onun Twitter paylaşımından:
“Sürekli büyüme rakamı açıklayarak sokağın gönlünü almak mümkün mü? Çünkü sokağa indiğinizde büyümeyi hissedenlerin çoğunun yüzde 10’luk dilime sahip kesim olduğunu görüyoruz. Mevcut politika ve tercihler, alt ve orta gelir grubundan daha çok yüzde 10’u mutlu ediyor.”
Bitmedi, şu da Külünk’ün:
“Betona gömülen paradan vatandaşa bir pay düşmüyor. Yüzde 10’luk kesime verilen krediler, yüzde 50’lik kesimin refahını artırmıyor. Dar bir elit kesim, servetine servet katıyor. Bu düzeni baştan aşağı değiştirmek zorundayız. Sokağı duymayan, sokağı görmeyen teknokrat akıl sorgulanmalıdır.”
Daha hafifini TÜSİAD Başkanı Turan söylediğinde, tuzu kuruluğundan girilip acemiliğinden çıkılmıştı. Yerli ve milli olmamakla, CHP ağzıyla konuşmak ve iktidara düşmanlık etmekle suçlanmıştı.
Sonra…
Görünüşte büyütürken gerçekte fakirleştiren enflasyonla büyümeye, Türk-İş Başkanı Atalay’dan da tepki gelmişti. Erdoğan’ın dostuydu. “Enflasyonu durdurun, zam da istemez” diyordu.
Şimdi ise daha sert itirazları; en hızlı, en ateşli Reisçi Külünk’ten işitiyoruz, zehir zemberek.
Demek ki neymiş?
Yeni AK Parti’nin kurduğu ve fakirden alıp zengine veren “bu düzeni, baştan aşağı değiştirmek gerekiyor”muş.
Çünkü bu düzen; zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapıyormuş.
Yoksullukla mücadele; halkı fakirleşmeden korumakla olurmuş. Yoksulluğu azaltmakla, ortadan kaldırmakla olurmuş.
Öyle daha çok aileye yardım etmek, iktidar için övünerek anlatılacak bir icraat kalemi değilmiş.
Devletin eline bakan, zekat ve sadakaya muhtaç hale düşürülen aile sayısının artması, ekonominin kötü yönetildiğini gösterirmiş.
Düzenin çöktüğünü ve altında halkın kaldığını ilan eden muhalefet de düşman ağzıyla konuşmuyormuş, hainliğinden değilmiş demek.
YENİ ŞAFAK’IN YOLSUZLUK HASSASİYETİ
Yolsuzluk, rüşvet, haksızlık, hukuksuzluk, torpil ve kayırmacılık gibi doğruları söylemek, eğer AK Parti iktidarına zarar verecekse caiz değildi. Zaten bunlar bin yıldır vardı, başkası gelse yapmayacak mıydı!
“Kurtlu bulgur”a talim etmeye çağıran bu tip fetvalar yayınladığını mı unuttu, fetva mı değişti, ayağına mı basıldı, menfaatine mi dokunuldu, artık ne olduysa…
Yeni Şafak, ansızın yolsuzlukla mücadeleye el attı, hem de ne el. Kafadan girişti.
Gazete, AK Partili eski İBB Başkanı’nı şu sürmanşetle vurdu:
“Mevlüt Uysal’ın hukuksuz işleri: Üst düzey isimlerin adını kullanıyor”.
Spottaysa şöyle verip veriştiriyordu:
“1,5 yıl İBB Başkanlığı yapan Mevlüt Uysal, bu unvanı ve hukukçu kimliği ile iş takipçiliği yapmakla suçlanıyor. İddialara göre HSK ve Danıştay’da bazı isimleri etkileyen Uysal, bazı şirketlere imtiyaz sağlıyor, adrese teslim özel ihaleler yaptırıyor.”
Bakın siz, ne fırıldaklar çevrilebiliyormuş!
Yeni Şafak “kurtlu bulgur”a kaşık sallamaktan mı döndü, midesi mi bulandı?
Yahut çıkar çatışması gereği mi?
Aniden depreşen bu yolsuzluk ve hukuksuzluk duyarlılığını, neye borçluyuz acaba? Çıkar üç vakte kokusu.